Müzisyen Fırat Günel; Anadolu’nun zengin melodilerini çağdaş bir yaklaşımla yeniden yorumladığı ilk albümünü Karaca Müzik etiketi ile yayınladı. Albüm, piyanoyu ana enstrüman olarak ön plana çıkarıyor ve beraberinde ud, kabak kemane ve flütün duygulu sesleri eşliğinde geleneksel türkülere derinlik ve özgün bir ruh katıyor.
Karaca Music etiketiyle çıkan “Echoes of Anatolia” isimli bu albümünde üç anonim türküyü (Yağmur Yağar Taş Üstüne, Bülbülüm Altın Kafeste, Mağusa Limanı) düzenleyen Fırat Günel’e enstrümanları ile ülkemizin önemli müzisyenlerinden Cafer Nazlıbaş ve Ahmet Ürütük eşlik ediyor. Albümün mix ve masteringini Cafer Gözetleyen gerçekleştiriyor.
Günel; albümünde dinleyicilerini Anadolu’nun sesleri ve hikayeleri ile buluşturmayı amaçlıyor ve geçmiş ile gelecek arasında bir köprüyü deneyimlemeye davet ediyor. Bir ilk albüm ama kendisi uzun bir süredir müziğin içinde yer almış ve 9 Eylül Üniversitesi Müzik Öğretmenliği bölümünü tamamlamış. İki yıl enstrüman öğretmenliği iki yıl da Kültür Bakanlığı İzmir Devlet Türk Dünyası Dans ve Müzik Topluluğu’nda piyano sanatçısı olarak çalışmış. İzmir’de bir çok mekanda sahne aldıktan sonra da Fuat Saka’nın yurt içi ve yurt dışı turnelerinde kendisine eşlik etmiş. Yine o günden bugüne Hüseyin Turan, Cafer Nazlıbaş ve Devrim Seyrek gibi müzisyenler ile de profesyonel müzik hayatı kendisini bu albüme hazırlamış.
Türkülere Sadık ve Yepyeni Dokunuşlar
Albümde üç anonim türkünün yer aldığını görüyoruz ki bir Rumeli türküsü “Yağmur Yağar Taş Üstüne” ile açılış gerçekleşiyor. Günel’in piyano, flüt ve vokali ile düzenlemesini gerçekleştirdiği çalışma bugüne kadar birçok albümde yerini aldı, sahnede ses, nefes buldu. Yörenin zengin müzik çeşitliliği içinde duygusal yoğunluğu fazla olan bir eser ki dinlediğinizde sözü olmasa bile aynı duyguyu alabilmek, başarabilmek önemli. Burada bu tamamlanıyor ve size gözlerinizi kapatıp eşlik etmeniz için de bir atmosfer sunuluyor. Genel olarak içinde bulunduğumuz süreç ve müzik dünyasında yaşadığımız hareketlilik içinde herhangi bir kaygı gözetmeksizin tamamen coğrafyanın özüne sadık kalınarak hayata geçmiş bu çalışma adeta bir senfoni etkisi yaratıyor dinleyicide; bu daha ilk adımında hissediliyor. Burada müzisyenin tepeden tırnağa tüm enstrümanlara ve düzenlemeye de hakim olması albüm için çok doğru bir açılış oluyor ve müzisyeni tanımak adına da merak ve önemli ipuçları veriyor dinleyiciye.
Devamında bir Kıbrıs türküsü “Mağusa Limanı” karşılıyor bizi. Albümde piyanonun yol arkadaşı bu kez kabak kemane. Günel’in piyanosuna enstrümanı ile eşlik eden Cafer Nazlıbaş ise daha da bir heyecanlanma sebebimiz. Türkünün hikayesi bir ağıt ve bu yüzden her notası ayrıca kalbimizde derin bir etki. Bugüne kadar yine belki birçok versiyonunu dinledim türkünün ve neyden klarnete, akordeondan bağlamaya birçok buluşmasına tanıklık ettim belki ama ilk kez piyano ve kabak kemane birlikteliği ile karşılaştığımı düşünüyorum ki burada o doğu batı sentezinin yaklaşılan hassasiyetini de hissediyorum. Bir eğitmen hassasiyeti olsa gerek ya da iki usta müzisyenin sadık dokunuşları beni alıp bir yaşanmışlığın içine çekmeyi başarıyor. Hepimizin bir yerde bir uzağı olduğunu biliyorum ve en çok sığındığımız limanın orada bu türküler olduğuna bir kere daha inanıyorum devamında.
“Bülbülüm Altın Kafeste” ile tamamlanıyor çalışma. Ulu önderimiz Atatürk’ün de çok sevdiği bu Rumeli türküsünde piyanonun yanında ud karşılıyor bizi ve Ahmet Ürütük eşlik ediyor bu düzenlemede Günel’e. Selanik türkülerinde en fazla işlenen konuların başında aşk ve hasret geliyor genellikle. Acılar ve çekilen hasretlerin en bilinenlerinden biri de bu türkünün hikayesinde saklı sanki. Yine türkünün düzenlemesinde müzisyenin hassasiyeti de kuşkusuz bu akış çerçevesinde yol almayı gerektirir ki o duygu bozulmasın ve eksilmesin. Bir özgün besteye belki geldiğimiz süreç içinde her türlü yorumu getirebilir müzisyen, farklı deneysel yorumlar katabilir, serbestliğini dokuyabilir ama söz konusu türküler olunca o gelenekten pek de çıkmamamız gerekir sanki. Ben kendi adıma bu albümün bu sade, bu kendi özüne dönük rengini daha samimi buldum ve enstrüman seçimleri ile bir kere daha alkışlamak istedim müzisyeni.
Bir kısa özet yapmamız gerekirse Günel; albümün genelinde dört enstrümanla üç ayrı düzenleme ile bu başarıyı yakalamış ve bir ilk albüm olarak müzik dünyasında adına bizlerin neleri beklediğine inandırmayı başarmış. Belki bugüne kadar başta da söylediğim gibi birçok evreden, düzenlemeden geçmiş bu türküler ama yapıları gereği hiç eskimemiş ve günümüz müzisyenleri tarafından da hissedilmedikçe bizlere geçmemiş. Bu ilk albümü bize bir sonraki çalışmaları için ipucu verebilir ve başka sürprizleri için de açık kapı bırakabilir. Ticari kaygılardan uzak tamamen bağımsız bir üçleme ve dinlediğinizde sizi alıp yaşadığımız hayat içinde yaşadığımız yerlere savurabilir yeni ilhamlar verebilir ve genç müzisyenler için de bir örnek teşkil edebilir.
Kadri Karahan / Editörün Notu