Şubat ayının ilk söyleşisinde iki başarılı genç müzisyen arkadaşımı konuk ediyorum sayfalarımıza. Geçtiğimiz hafta yayınladıkları düet buluşmaları “Kahveli Şarkı” vesilesi ile sevgili İrem Arslan ve Onur Güney Kumaş bizlerle.
İlk çalışmasından bu yana Müzik Ekspres onun şarkılarını sizlerle paylaşmaktan keyif aldı. “Mavi”, “Pembe”, “Bor” ve “İzafiyet”, İrem Arslan’ın peş peşe yayınladıkları şarkılarıydı. Müziğin eğitimini de alarak başladığı yolculukta birbirinden farklı duraklarının da olduğunu öğrendim ki bu söyleşi vesilesi ile ve hepsini dinlemek istedim. Henüz bir araya gelemesek de enerjisi, samimiyeti şarkılarındaki gibi söyleşimizde de kendini hissettirdi.
ve ne güzel ki bir şarkı yazdı, besteledi ve “Kahveli Şarkı” dedi adına. Kışın bu soğuk günlerinde içimizi ısıtacak bu şarkıya bir de sevgili Onur’u dahil etti ki çok sevdim bu birlikteliği.
Onur Güney Kumaş ile daha öncesinde içinde yer aldığı projelerde karşılaşmıştık ki geçen senenin ortalarına doğru “Uyan Kendine Gel”, devamında “Şehirler ve Bombalar” isimli iki şarkısını yayınladı. Yılın son ayında da ilk çıkışını yaptığı “Ne Kadar Güzel” isimli şarkısının yeni düzenlemesini paylaştı dinleyicileri ile. Bu yeni düzenlemeyi ayrıca çok sevdim ki yılın seçkisini önceden yayınladığım için en iyi şarkılar içine dahil edemedim. Biraz erken dinleseydim ilk on şarkım içinde kesinlikle yer alabilirdi bu versiyonu.
Bu arada şehrin aynı semtinde oturduğumuzu öğrenince kahve içip uzun uzun sohbet etme imkanı da bulduğum müzisyenlerden Onur ki genellikle ben konuştum bu sohbetlerde ayrı :) yani o sakin, sessiz hallerinin içinde çok şiir, çok fotoğraf, çok nota var onun biliyorum. Ne zamandır konuk etmek istiyordum, bu şarkıya kısmetmiş.
Önce söz İrem’in sonra Onur’un. Her ikisine de teşekkür ediyorum ve yıl içinde yeniden karşılaşmayı diliyorum. Kahve için de en yakın zamanda yeniden buluşacağımızı biliyorum.
Kadri Karahan
İrem Arslan
Sevgili İrem; çocuk yaşlarda müzikte tanışıyorsun ama Boğaziçi Üniversitesi’nde işletme okurken yeniden kanına giriyor müzik ve çok önemli müzisyenler ile bu işin eğitimini tamamlıyorsun. O yılları ve heyecanını dinlemek istiyorum, ilk adımlarını ve sende bugün bıraktığı anıları?
Ben kendimi bildim bileli şarkıcı olmak istiyordum, pek çoğumuz gibi müziği hobi olarak yine yaparsam daha mutlu bir hayatım olacağına ikna edildim. Üniversite tercihlerimi yaparken Boğaziçi yazmamda dahi müzik kulübü, koroları etkilidir. Okula girdiğim gibi hem Boğaziçi’ndeki hem İstanbul’daki müzik imkanlarından maksimum faydalanmaya kendimi geliştirmeye çalıştım. Mezun olana dek okulda koro ve orkestralarda söyledim, Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü’nden bu kadar müzisyeni şu an piyasada görmemiz tesadüf değil. Çok büyük aşkla, heyecanla ve emekle müzik ürettiğimiz bir yerdi. Ben kulübe sığamadım, bir de caz heyecanım vardı. Elif Çağlar, Sibel Köse, Randy Esen gibi çok kıymetli hocalarla birebir çalıştım, nerde workshop, sertifika programı varsa katıldım, müzik konusunda tam bir inektim. Nitekim lisansımı alır almaz da müzik yüksek lisanslarıma başladım.
Hem müthiş tatlı anılarım var bu dönemden hem de şimdi bakınca aynı filmin devamını çektiğimi görüp mutlu oluyorum, hala üniversitede başladığım koromda söylüyorum, her gün yeni bir müzikli şey öğrenme heyecanındayım.
Daha sonra güzel projelerde karşılaştık seninle. Bir Avustralya yolculuğun oldu mesela, devamında bir İrlanda serüvenin olduğunu öğreniyoruz ki orada da müzik adına üretimlerde bulundun. Chromas ekibi ile birlikte Bobby McFerrin ile sahne aldın ve “Damdaki Kemancı” isimli müzikalde sahne aldın. Her bir paragrafta hepsini dinlemeyi istiyorum :)
Avustralya müthiş bir şeydi! Gelibolu Savaşı’nın 100. Yılı için savaşa katılan ülkelerdeki şarkıcılardan bir koro oluşturuldu ve Sydney Opera Binası’nda konserler verdik, Türkiye’yi temsilen böyle bir işe katılmak çok gurur vericiydi. İrlanda’ya iş için gittim, aslında yerleştim, ve fakat buradaki müzikli hayatımdan uzak kalmak bana acı verdi ve kendimi her şeyden önce bir müzisyen olarak tanımlamaya karar verip döndüm ordan – izafiyet şarkım o zamanı anlatıyor. Bulunduğum 6 ay içinde orda da caz vokal ve piyano çalıştım, bir de çok sevdiğim bir İspanyol DJ arkadaş edindim, WRU, birlikte üç şarkı yaptık, Spotify’a ilk merhabamdır.
Chromas, Türkiye’de yeni yeni popülerleşti, korom diye demiyorum, bence dünyadaki sayılı korolardan :) Sürekli yenilik, ilerleme peşindeyiz. 2019’da Bobby McFerrin’le tamamen doğaçlama bir konser yaptık, hayatımın dönüm noktalarından biridir o konser, Chromas websitesinde blog yazım var hatta bununla ilgili, ben o gün dünyada her şeyin erişilebilir olduğuna ikna oldum.
Damdaki Kemancı’da üç sezon oynadım, müthiş oyuncular, müthiş bir prodüksiyon, hem çok özlediğim amatör tiyatrocu tarafımı heyecanlandırdı bu deneyim, hem de büyük işlerin içinde yer almak insanın hayallerini, vizyonunu büyütüyor, minnettarım.
Bunun dışında da koromla sürekli festivaller, turneler, içindeyken ilham aldığım işler yapıyoruz.
Daha çok kitlelerin ve bizim seninle buluşmamız da bir üçlemeye dayanıyor aslında. Üç single: ‘Pembe’, ‘Bor’ ve ‘İzafiyet’. ve diyordun ki “tam da bu sırayla kendimi arayışımı, dış seslere hoşçakal deyip müziğe dönüşümü anlatıyor. Aslında bir yere gitmemiştin ama bu şarkılar sana yeni bir heyecanın sinyali miydi, “Bir devrin sonu, bir devrin başı.’’ derken nelerin altı çizildi bu şarkılarda?
Bu şarkılar benim için hem “varım” demekti, ki kolay değilmiş, hem de ben dediğim şeylerin altını kazıyıp sorular sormaktı. İlk defa bu şarkıları söylerken kendi sesimi kendi kulaklarımda dış seslerden daha çok duydum. Yapma, etme, ertele diyen, köşelerimizi yuvarlamaya çalışan çok ses var, ben o yuvarlanmışlığımdan tekrar yonta yonta şeklimi bulmaya başladım.
Pembe, nereye gitsem diyor – çünkü ancak uzaklaşırsam kendimle kalırım sanıyorum. Bor – çok zamanım yok dinlemeye diyor – çok dinlemiş belli. İzafiyet de uzaklaşmış ve ama acısını, dış sesleri yanında taşımış, kendisini arıyor. Bu bir yolculuğun başıdır, daha çok yollar var yürüyeceğim.
Şarkılarını kendin yazıyorsun ve besteliyorsun. Yine şarkılarının o melodik yanını romantik sözlerle tamamlıyorsun ki bir yerden yakalamamız en çok bu uyumdan. Peki o en başta neden “Pembe”, devamında neden “Mavi”. Söz yazarı ve besteci yanını da burada konuşabiliriz aslında, şarkılarının ilhamını ya da çıkış ve bitiş noktasını; özetle bir müzisyen olarak nasıl ruh hallerindesin?
Romantik ve duygusal biriyim. Bunu zayıflık değil de güç olarak görmem de şarkılarımı insanlara söylemeye başladıkça oldu. Söylediğim sözün bir başka gözde parladığını görmek muazzam bi his.
Genelde tek başıma otururken bir şarkı söylemeye başlıyorum, kaydedip sözlerini yazıyorum ve böyle çıkıyor şarkılarım. Pembe’yi bulutlara bakıp söyledim, Mavi’yi denize… Bunun haricinde birçok şarkı yazımı dersi aldım aslında, çok farklı teknikler öğrendim, ufak ufak bu tekniklerle de yaratıcılığımı canlandırmaya başladım yeni müziklerimde. Safi teknikle de yazılır elbet, bu şekilde üç dakikada istediğim konuda yazabilirim ama bence tekniklerin rolü içimdeki açığa çıkmayı bekleyen fikirleri serbestleştirmek olunca daha güzel.
“Kahveli Şarkı”ya gelelim ki o da, eski zamanların kalp ısıtan tınılarıyla bezeli – ertelemeye, kavuşmaya, sonu görünse de anın tadını çıkarmaya dair bir şarkı. Benim de müzik çalışmalarını yakından takip ettiğim sevgili Onur ile bu şarkıya hayat verdiniz. Kahveyi çok severim ki bu buluşmadan da çok keyifle ayrıldım. Bu kahve nasıl hayata geçti, Onur bu şarkıya nasıl dahil oldu, klip de çektiniz ki ilk tepkiler nasıl yansıdı şarkıya?
Çok sevindim beğenmenize.! Bu şarkı da içimden pıt diye dökülen bir şarkı. Ağzımdan çıkıp defterime düştüğü gibi gözlerim doldu, kime söylesem onun da gözlerinin parladığını gördüm, bu şarkıda başka bir şey var gibi. Çok gerçek geliyor bana bu hikaye, katıksız.
Bu hikayeyi anlatmak için düzenleme hayalleri kurarken tanıştık Güney’i. Sesi, duruşu hem bana hem “Kahveli Şarkı”ya çok yakın hissettirdi. O da naif bi dille konuşan, hafif şakacı, içten, rahat biri – biraz da duygusal bence :) Şarkıyı başka bir yere taşıdı, çok güzel bir enerji kattı, Güney’le tamam oldu.
ve yeni bir yıldayız, ilk şarkın bizimle, peki devamında neler olacak, bu yıl seninle nerelerde karşılaşacağız; sahnelerde mesela seni dinleme şansını bulacak mıyız? Seni ve bizi neler beklesin istiyorsun, diliyorsun?
Şu an düzenlemesini yaptığımız, yakında kaydına başlayacağımız yeni parçalarım var, farklı farklı formatlarda yayınlayacağım. Yine yeni tınılar arıyorum. Bol bol müzisyenle tanışmak, yeni müzikler denemek istiyorum.
Sahnede müzikalitesine hayran olduğum biriyle olmak benim için hayattaki en güzel şey. Gözlerimi kapatıp kalbimi açıyorum, bu sene bundan çok olsun, güzel konserler, festivaller olsun. Hep birlikte kutlamalar yapacağımız bir yaz geçireceğimize tüm kalbimle inanıyorum!
ve son soruda müziği bir yana bırakalım ve biraz da hayatı konuşalım. Henüz bir kahve sohbetimiz olmadı ama dünyan nasıl, hayatın içinde müzisyen kimliği dışında nasıl bir portre var, neler senin diğer heyecanların, nerelerde ve nasıl mutlusun? Bir de dinleyicilerine söylemek istediklerini alalım ve sözü Onur’a bırakalım devamında :)
Yine müzisyen kimliğimin içinde gerçi ama vokal derslerim ve yüksek lisansım var. Tezimde “vokal ifade özgürlüğü” çalışıyorum, özellikle kadınların seslerini daha rahat çıkarabilmesi, bedenleriyle yakınlaşması odak konum, vokal koçluğumda da bunun üzerine çalışıyorum. Benim için sesimi rahatça çıkarabilmek çok temel bir konuydu, bir çok öğrencim ve arkadaşım için de öyle olduğunu biliyorum, daha çok insanın kendi sesiyle ilişkisine dokunmayı, rehberlik etmeyi hayal ediyorum. Bir de “üzerinizeafiyet” var! Yemek, gezi ve keyif üzerine instagram hesabım.
Üzerinizeafiyet, tamamen hobi olarak başlamıştı, şimdi ufaktan geliştirme planları yapıyorum; turist rehberliği eğitimi alıyorum, sektörü daha iyi tanımak için bir de turizm firmasında çalışmaya başladım. Bir müzik, bir de gezmek beni böyle heyecanlandıran :)
Dinleyicilerime çok teşekkür ederim, ilk günden beri müthiş destek hissediyorum. Birlikte büyüyoruz gibi, bu kadar yoğun çalışmaktaki en büyük motivasyonum aldığım güzel dönüşler – ve hep daha güzellerini yapasım, daha da kalbimi açasım geliyor :)
Onur Güney Kumaş
Sevgili Onur, single şarkıların ile tanışıp bire bir de uzun uzun seninle sohbet etme şansını buldum ama burada yine en başa dönelim istiyorum ve müzik adına ilk adımlarını bir lise müzik yarışmasında attığını öğreniyorum. Müzik hayatında ilk kendini nasıl gösterdi ve o ilk başarı seni ne kadar motive etti devamında?
Merhaba. Evet ikimiz de komşu çıktık :) Klasik olacak ama müziğe olan ilgim çocuk yaşlarda başladı. 6, 7 yaşlarımdayken trompet sesini taklit ettiğimi ve apartman boşluğunda mini bestelerimi icra ettiğimi hatırlıyorum. İlk ve ortaokul ve devamında lisede de ilgim artarak devam etti. Özellikle lisede katıldığımız yarışmada diğer okullara göre büyük başarı sağladık. Düzenlemesini yaptığım bir parça ile birinciliködülünü aldık. Aslında o zaman anladım ki ben bu işin mutfağında olmak istiyorum. Devamında da 2009’da Kocaeli Üniversitesi GSF’yi kazandım. Bayağı motive oldum kısacası:)
Devamında bir eğitim süreci yaşadın ve yine beraberinde hayata ilk şarkılarını hazırladın ve sokakta şarkılarını paylaştın öncesinde. Bu anlamda çektiğin videolar ve gösterdiğin performanslar da bir hayli izleyici / dinleyici kazandırdı sana. Neler hissediyordun, devamında ilk festival ve hatta ilk müzikal deneyimine kadar da uzandı değil mi bu heyecan?
Aslında üniversitede baya başarısızdım. Okul 10 senede bitti :)) Ama okula girdikten sonra yeni müzisyen arkadaşlarla tanışıp sokakta çalmaya başladım. Sokak gerçekten inanılmaz motive ediciydi çünkü hem para kazanıyordum hem de insanlara müziğimi ulaştırabiliyordum.
Çok uzun süre sokakta çalmaya devam ettim. Çok güzeldi anılarım oldu. Ama işin bir üst noktaya taşınması gerektiğini hissediyordum. O yüzden daha çok stüdyo çalışmalarına ve farklı ekiplerle çalışmaya başladım.
Ekspres ailesi olarak ilk Dalganabak projesinde adını duyduk biz. Sonrası Kemal Başar’ın albümünde karşılaştık müzisyen olarak ki Dilan Balkay, Dilhan Şeşen, Buse Durak, Eda Baba gibi isimlerle de single / albüm / konser projelerinde adını duyduk. Artık adımlar profesyoneldi ve tüm bu çalışmalar senin için ne ifade ediyordu, mesela bugün durduğun yerde nasıl izler, etkilerdi?
Dediğim gibi ben işin hep mutfağında olmak istedim o yüzden bütün bu çalışmalar büyük oranda gelişmemi sağladı ve kendi parçalarımın prodüksiyonunu yaparken çalıştığım işlerde öğrendiğim bi çok tecrübeyi buraya aktardım. Bu yüzden çalışacağım her yeni müzisyen, içinde bulunacağım her proje beni heyecanlandırıyor ve yeni şeyler öğrenmeye motive ediyor.
Derken dijital müzik senin sesini de daha çok duyacağımız şarkılarla buluşturmaya başladı bizi. İki şarkıdan oluşan “Herşey” devamında “Yağmurla Gelen” isimli dört şarkılık EP derken “Yolumu kaybettiğimi düşündüğüm an yazdığım, yalnız olmadığımı hatırlatan bir parça.” dediğin “Uyan Kendine Gel” ile daha çok bizimleydin artık. Bu şarkılara ya da piyasa tabir edeceğimiz ortama ne kadar hazırdın ve seninle daha çok karşılaşacak olmamızın bu ilk adımlarında ne kadardın?
Aslında şu ana kadar paylaştığım işler teknik olarak eksik bulduğum işler. Üzerinde yaklaşık üç senedir çalıştığım albüm parçaları, şu
ana kadar çıkardığım işlerden teknik anlamda daha iyi bir noktada. Pandemiden bu yana da prodüksiyon anlamında kendimi gerçekten çok geliştirdim. Bu da üretim hızı ve üretim kalitesi olarak geri dönmeye başladı bana. İlk albümü yayınladıktan sonra en az iki albüm daha yayınlayacak kadar parça birikti bilgisayarımda :)
Geçen senenin bir diğer şarkın “Şehirler ve Bombalar” olurken devamında da ilk şarkılarından “Ne Kadar Güzel”e yeni bir aranje ve yorum kattın. Öyle ki bu versiyonundan büyük keyif aldım ve biliyorsun ayrıca da çok kere paylaştım. Peki bu şarkın nasıl hayata geçti ilk, yeni versiyonu ile yeniden anımsatma fikri nereden geldi?
“Ne Kadar Güzel” benim için de özel bir parça. Aslında bu parça “Bay Jerry’nin Yeri” isimli tiyatro oyunun müziğiydi. Oyunun final sahnesinde yalnız kalıp bu parçayı söylüyordum ve perde kapanıyordu. Aslında akustik versiyonunu çıkardıktan sonra albüm versiyonu da çıkartmak istiyordum. Ama albüm yaklaşık üç sene sürünce süreç biraz uzadı :))
Onur ben mesela cover olarak yorumladığın “Resim” klibindeki o pandemi klibini de bu yeni şarkının İstanbul sokaklarındaki o şiirselliği de sevdim ki senin fotoğrafçı ya da yönetmen kimliğinle de daha çok sık karşılaşacağımıza inanıyorum önümüzdeki günlerde; sanatın bu renkliliği müziğini, müzikte sanatın bu dengesini nasıl tamamlıyor, bir arada her şeyi tadıyor olmanın özeti nedir?
Fotoğraf ve özellikle video beni en az müzik kadar heyecanlandırıyor gerçekten. Video ile müzik birleştiğinde ikisinin insanda bıraktığı etki daha büyük oluyor. İkisini bir araya getirmek gerçekten çok keyifli benim için. Bu arada kurgu yapmak aranjeye yapmaya benziyor biraz :) Yakın zamanda kendime bir sinema kamerası aldım o yüzden de baya heyecanlıyım bu aralar…
ve ilk sohbetimiz kahve eşliğindeydi, ilk o zaman senden haberini almıştım ki şimdi o şarkı yayında. “Kahveli Şarkı”yı ilk dinlediğinde neler hissettin, sana rengi neler kattı; bu buluşma olsun başka çalışmalar ya da projeler bize sahnede de kendini gösterecek mi, sen bu yıl adına neler planlıyorsun, yıl içinde nerelerdekarşılaşacağız?
Evet kahve içerken bahsetmiştim :)) Çok keyifli parça “Kahveli Şarkı”. İrem’le bu parça vesilesiyle tanıştık. İçinde bulunduğum için gerçekten keyif aldım. Fotoğraf çekimleri de baya eğlenceliydi. Gerçi hasta olduğum içim biraz huysuzdum ama güzel fotolar çıktı :) Bu sene bol bol yeni şarkı yayınlayacağım ve daha çok konserlerle bir arada olacağız.