Hemen hemen hepimizin ezbere bildiği bir türkümüz vardır: Mavilim Mavişelim. Mert Özcan bu sene içinde bu türküye yeni bir düzenleme getirdi ve biz de kendisi ile bu vesile tanıştık. Bu sene içinde coverlar bir hayli fazla gözümüze çarptı ama şarkının bu yeni formunu da sevmekten kendimizi alamadık. Müzisyenin biyografisine baktığımızda konservatuar sürecinden beri birçok önemli işe imza attığını öğrendik. Tam da bu sürecin devamında yeni EP çalışması “Soru İşareti”ni yayınlanacağı bilgisini aldık ki bu güzel tesadüfle birlikte daha da anlam kazandı buluşmamız / söyleşimiz.
Birçok önemli oyunda ve müzikalde sahne alan müzisyen devamında iki önemli kısa filmin müziklerine de imza atıyor ve buradan da ödüllerle ayrılıyor. Bir başka yanı da radyocu kimliği kendisinin kiİ uzunca bir süredir TRT Ankara radyosunda program hazırlıyor ve sunuyor, müziğin nabzını tutmaya devam ediyor.
Bir uzun telefon görüşmesi yapıyoruz devamında; bu ön sohbetimiz zaten sizlerle paylaşacağımız söyleşinin de özeti oluyor elbette; öncelikle bugünlerde bir heyecanı var ve yeni çalışması uzunca bir süredir hazırlığı içinde olduğu EP’si. Tamamı kendisine ait dört şarkıdan oluşuyor ve beraberinde de konserlerine kaldığı yerden devam etmeye hazırlanıyor. 03 aralık tarihinde Ankara IF Tepe Prime sahnesinde lansmanı gerçekleşecek ki orada olamayacağım için üzülüyor ama çok yakında İstanbul sahnelerinde de buluşacağımıza inanıyorum.
Müzik Ekspres’in bu haftaki durağı Ankara oluyor özetle ve ülkemizin farklı şehirlerinde de ne kadar güzel ki müziğe sarılan harika insanlar var ve günümüz imkanları bizi yan yana getirebiliyor ve biz bu konuklukları ayrıca önemsiyoruz. Aynı jenerasyonun farklı yolcuları olarak karşılaştığımız bu camiada dolayısı ile konuşacak da çok şeyimiz oluyor. Bu şimdilik bir tanışıklık, yolumuzun önümüzdeki günlerde yeniden karşılaşacağına inanıyorum ve bu şahane dörtlemesini hepinizin keyifle dinlemesini diliyorum. Bu yeni çalışması ile ilk kez bizimle buluşmayı ve sohbet etmeyi tercih ettiği için de çok teşekkür ediyorum kendisine. Sevgimle.
Kadri Karahan
EP çalışmanız “Soru İşareti” henüz çok yeni yayında ama sizinle ilk söyleşimiz ve en baştan alalım isteyebiliriz. Başkent Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzik ve Sahne Sanatları – Popüler Müzik Şarkıcılığı mezun olduğunuz bölüm. Ama kuşkusuz bu eğitimin öncesi bir yerlerde başlayan bir müzik aşkı var. Notalar hayatınıza nasıl dahil oldu ve devamında bu sürece kadar nasıl bir eğitim süreci bekledi sizi?
Öncelikle tüm okurlara merhaba demek istiyorum. Ve bu güzel söyleşi için size ve Müzik Ekspres dergisine çok teşekkür ediyorum. Şimdi şöyle yanıtlayabilirim ilk sorunuzu. Küçük yaştan beri pek çok meslekle ilgili hayaller kurduğumuz bir gerçek ama büyüdükçe bu mesleki yönlenmelerimiz daha somut adımlara dönüşüyor. İlkokulda başladığım amatör korolar ya da ortaokul ve lisede özellikle müzik kulüplerinde yer almam müziği daha çok sevmemi sağlayan sosyal aktiviteler olmuştu. Sonrasında gitara başlamam tabii ki benim daha da müziğin içine girmemi sağladı. Özellikle gitar çalarken üretmek. Sevdiğim sanatçıların, özellikle 60-70-80’ler İngiliz popundan çok beslendim. Küçük yaşlarda sevdiğim şarkıları gitarımla çalıp söylemek bana başka keyifler vermeye başladı. Lisede artık konservatuarda okumam gerektiğini ve müziği profesyonel olarak da hayatıma dahil etmem gerektiğini anladım. Bu yüzden de oldukça mutluyum çünkü aynı dönemde bir spor aşkım da vardı ama müzik aşkı sporun önüne geçti diyebiliriz. Eğitim süreci başladığında notalar hayatıma dahil oldu ve işte bugün sizinle bu söyleşiyi, bu röportajı gerçekleştiriyoruz.
Bir dönem Ankara Devlet Tiyatrosu’nda çalıştığınızı da öğreniyoruz yine bu sürece yakın ve uzun bir süredir TRT Ankara Radyosu’nda müzik direktörlüğü, program yapımcılığı ve sunuculuğu da ekleniyor devamında. Radyoculuk peki nasıl etki ediyor kariyerinize ve o günden beri de devam ediyorsunuz o yolculukta?
2006 yılında konservatuara başladım. Özellikle sanat sektörünce süreçte aktif olmak ve hayata daha erken atılmak gerekiyor. Ankara Devlet Tiyatroları müzikli oyunlarında ya da müzikallerinde diyebilirim, auditionlar gerçekleşiyordu. 2008 yılında ilk defa bir oyunda görev aldım. Bu yolculuğum 2019 yılına kadar da devam etti. Çok önemli yönetmenlerle, şeflerle ve oyuncularla çalıştım. Bunların hepsi hayatımın pek çok noktasında gelişimimi sağladı. Tüm bu süreç büyük bir şanstı benim için. Bu şansı insanın kendi kendine yaratması da önemli. Bunun için de yine aktif olmak, düzenli olarak çabalamak, kendini geliştirmek ve kendinle yarış halinde olmak çok da önemli. Sonrasında anlayacağınız gibi konuşmayı da fazla seven bir insanım. Özellikle müziğin ruhunu içimde hisseden biri olarak dinlediğim her şarkının detaylarını, geçmişini, grubun ya da sanatçıların geçmişini her daim merak etmişimdir. Hangi durumlardan geçerek yazmıştır şarkılarını ya da sanatçı nasıl bir hayat yaşamıştır? Her zaman benim için bir merak konusu olmuştur bu. Bunları anlatmak da hoşuma gidiyor. Hatta müzikalleri de içeren bir müzik programı yapıyordum, ilk göz ağrım diyebileceğim bir program, “Müzik Kutusu”yla başladı radyo yolculuğum. Daha sonrasında da başarının takdir edilmesi ve özellikle dinleyicilerle buluşmanın keyfini tattım. Naçizane söylüyorum bunu, beni geçmişten bugüne uzanan güzel bir yolculuğa soktu. İyi ki de sokmuş çünkü hayatta, özellikle popüler kültür olsun, sanatsal anlamda olsun, dinleyiciyle arada bir aracı olsa bile konuşabilmek, iletişim kurabilmek her zaman çok büyük bir lüks oldu benim için ve bunun tadını çıkartmaya, keyfini sürmeye devam ediyorum diyebilirim.
Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Narnia Günlükleri ve Karlar Kraliçesi olmak üzere iki müzikalde, Büyük Sultan, Cyrano de Bergerac, Macbeth, Korkma ve Rumuz Goncagül olmak üzere beş farklı oyunda müzisyen ve oyuncu olarak görev yaptığınızı öğreniyor ve hemen sahnelerin bu tiyatro, bu müzikal yanına yol alıyoruz. Sizin için nasıl bir deneyim oluyor ve o günkü adımlar bugünkü kariyerinizde nasıl bir yer ediyor?
Konservatuar okumuş olmak benim için büyük bir ayrıcalık ama daha da önemlisi okuduktan sonra hayatta devamlılığı sağlamak çok daha önemli. Bizim için hayattaki mutluluk sahneden geçiyor diyebiliriz. Tiyatro sahnesi de en büyük yerlerden bir tanesi. Sizin de isimlerinizi belirttiğiniz, oynadığım oyunlar hayatımda önemli noktalara dokunan çalışmalar oldu. Özellikle şu anda sahne duruşum olsun, seyirci ve dinleyici ile buluşmam olsun, daha pek çok açıdan bana katkı sağladığını düşünüyorum. Sahnedeki rahatlığım ve seyirciyle olan diyaloğumun iyi olması, seyircilerin verdiği tepki ya da bugün itibariyle dinleyenlerin bana verdiği tepki söz konusu olduğunda beni tabii ki çok daha ayrıcalıklı kılıyor. Diğer taraftan da bu işin kültürünü, mutfağını görmek adına, yaklaşık 10 yıllık süreçte bu yolculukta bulunmak benim için çok önemliydi. İleride güzel projelerde tiyatro ve müzikallere her zaman açığım. Bunu yine güzel bir şekilde devam ettirmek en büyük arzularım arasında diyebilirim.
Şarkılarınıza gelmeden gerek müzisyen gerekse yapımcı yanınız size bugüne kadar birçok derece de getirmiş ki onları da söyleşinin dışında tutamayız. Sanatın içinde bu tarz takdir edilmeler kuşkusuz ki çok kıymetli, peki ya onlar nelerdi, sizde nasıl bir etki bıraktı. Ayrıca ödüllü kısa filmler de olan “Zamanın İpliklerinde” ve “Nereye Gittiklerini Söylemediler”in de müziklerini siz yapmışsınız. Ondan da bahsetmeden geçmeyelim burada.
Sanatçılık çok geniş bir kavram. Müzisyenlik de içini doldurduğunuz zaman muhteşem bir kavrama dönüşüyor. Ben de sanatçı olma yönünde güzel adımlar attığımı düşünüyorum. Özellikle sanat camiasında önemli dostluklar, önemli arkadaşlıklar kuruyoruz. Sanat dünyasında güven ortamının biraz daha düşük olduğunu söyleyebilirim samimiyetinize güvenerek. “Zamanın İpliklerinde” ve “Nereye Gittiklerini Söylemediler” önemli iki kısa filmdi. Hatta “Zamanın İpliklerinde” Mubi’de yayınlanmaya devam ediyor. Nereye Gittiklerini Söylemediler ise bir festival filmiydi. Bu projelerin içinde olmak, bestelerini yapmış olmak, bakış açısı olarak sanatsal bir duruş, güzel bir çalışma oldu diyebilirim kendim için ama bir şeyi de atlamak istemiyorum. Geçen sene TRT’de program yapımcılığını yapmış olduğu bir program, ABU Prize ödüllerinde jüri özel ödülü aldı ki bu alanda ülkemize gelen ilk ödüldü. Önemli bir jürinin olduğu, Fransa, İtalya ve medya anlamında son zamanlarda çok güçlü olan Japonya ve Çin gibi önemli ülkelerin katıldığı bir yarışmada yapımcılığını yapmış olduğum bir programın ülkemize ödül getirmesi onur duyduğum işlerden biriydi.
En sevdiğim, kendimi en rahat ifade edebildiğim şey bestelerim ve onları seslendirmek. Yola çıkış amacım da belki konservatuvar yıllarından beri hissettiğim heyecan ve bu heyecanım aracılığıyla yapmak istediklerimdi. Ve şimdi gerçek buluşmaya az kaldı diyorum.
Elbette yaşanan zaman diliminde sahnelerde de performanslar başlıyor ve hız kesmiyor. Dijital müzik yolculuğunda ise sizinle buluşmamız bir anonim eser ile oluyor bu sene içinde: Mavilim Mavişelim. Aslında kendi sözleriniz ve bestelerinizin olduğunu biliyoruz. Peki bu çalışma için nasıl karar verildi ve nasıl bir başlangıç getirdi size, nasıl hayata geçti, nasıl izlenimler aldınız dinleyicilerinizden?
Müzikal anlamda geçmişten bugüne hep sahnelerde olduğumu söyleyebilirim. Küçük yaştan beri Kent Orkestraları ve Devlet Tiyatroları sahnelerinde yer aldım. Sevdiğim sanatçıların şarkılarını da seslendirdim yıllar boyunca sahnelerde. Aslında dinleyenlerle iç içeyim ama özellikle günümüze geldiğimizde artık kendi bestelerimi insanlara tanıtmak, diğer yandan da yapımcılık mesleğimden yararlanıp işi daha stratejik bir noktada yapmam gerektiği konusunda kendime uyarılarda bulundum. Mavilim Mavişelim projesi, bahsetmiş olduğum stratejinin ilk ayağıydı. Doğru mu yanlış mı diye sorarsanız bu konuda emin olduğumu söyleyemem. Piyasada yeni bir sanatçı olarak, kendi bestelerimle çıkmadan önce özellikle güçlü aranjörlüğümün yanında daha önce yapılmamış, Türk pop müziğine katılmamış bir anonim eserin Türkçe pop repertuvarına girmesini sağlamaktı amacım. Günümüzde özellikle anonim türkülerin yeniden düzenlenmesi adeta bir moda oldu. Bu modaya ben de ayak uydurdum diyebilirim. Sadece orkestram demeyeceğim, çok yakın dostlarımla birlikte yapmış olduğumuz güzel bir aranje ve dijitalde resmi olarak çıkışımız bu şekilde oldu. Bu tamamen stratejik bir hamleydi ama çok güzel tepkiler aldı. Dijitalde 100.000’den fazla dinlenmeye ulaştık, klibimiz de oldukça güzel tepkiler aldı. Bir canlı performans klibiydi ve dahası insanlar bizi tanıdı ve bizim de dinleyenlerimize merhaba dediğimiz ilk çalışma oldu. Şimdi bestelerle daha büyük buluşmalara yelken açıyoruz.
Şimdi yeni çalışmanız “Soru İşareti”. Bu bir mini albüm ve dört şarkı dinliyoruz. Sözler ve müzikler sizin. Kendinizden yola çıkarak hayatı sorguladığınızı ifade etmişsiniz bu şarkılarda. O halde kendinize dönelim ve bu şarkıların çıkış noktalarını dinleyelim. Devamında da hemen nasıl bir stüdyo süreci yaşadığınızı öğrenelim. Nasıl bir yoğunluk ya da nasıl bir enerjide karşımızda bu albüm?
EP (Extended Play) çalışmaların günümüzde özellikle İngiltere’de olsun, Amerika’da olsun dünyada popülaritesi oldukça yüksek. Son yıllarda popüler kültürde şarkı sürelerinin kısalması, albüm çıkartmak yerine insanların single çıkartarak bir buçuk iki ay arayla görünmesi… Bu da son dönem modalarından bir tanesi. Bu modaya da birazcık uyumak gerekiyor, toplumun gerçekliklerine göre de iş yapmak önemli. Hani burada popülist olalım demiyorum ama doğru stratejiden bahsederken bir taraftan bu gerçeklikleri de göz önüne almakta fayda var. Beni ayıran şey de single yerine bir EP yapma tercihi oldu. Sözü, müziği ve aranjesi bana ait dört şarkı. Diğer taraftan bir teşekkür de buradan öncelikle sevgili eşim Dilay Özcan’a. Kendisi bir yazar ve senarist olması dışında aranjörlüğü ile de bu süreçte benim işimi oldukça kolaylaştırdı. Diğer teşekkürüm prodüksiyonu üstlenen yapımcımız, bu albüm için bize her türlü yardımda bulunan, MK2 yapımcılık ve sahibi Erkan Tatoğlu’na, kıymetli fikirleri ışığında önemli noktalarda zihnimizi açtı diyebilirim. Süreci kolaylaştıran diğer etkenlerden biri de çok yakın dostlarım ve dostlarımdan kastım orkestram oldu. Bir teşekkür de klip yönetmenimiz Demet Sever’e.
Şarkıların çıkışında stüdyo sürecinden önce evde bir süreç ilerliyor. Artık stüdyolar evlere taşındı, altyapılarını oluşturduğumuz aranjesini, armonisini yapmış olduğumuz bir süreç var. Bu çalışmalar en temel hali ile Mayıs 2024’de başladı ama daha geçmişten günümüze gelen çalışma noktaları da oldu. Yine de tam anlamıyla Mayıs itibariyle açtık bilgisayarı ve şarkıların aranjesini tam anlamıyla yapmaya başladık. Yeni sözler yazıldı, eski yazmış olduğum sözleri düzenledim. Mesela bu EP’de bundan 13 sene önce bir festivalde birincilik ödülü almış bir şarkıyı günümüze uyarladık, “Uçuyorum” bu şarkı… EP’ye adını veren Soru İşareti de özellikle içtenliği, melodik yapısı ve günümüz dinamiklerini çok iyi anlamış bir şarkı oldu. Bu yüzden de çıkış ve klip parçası olarak onu seçtim. Genel olarak EP’nin pozitif enerji vereceğini ve insanların hem kalbine hem de yüzündeki ifadeye mutluluk hissi olarak ulaşacağını düşündüğüm bir çalışma süreci olduğunu söyleyebilirim.
Sizinle söyleşi öncesi telefon görüşmemizde günümüz müzik sürecini de uzun uzun konuşmuştuk. Siz burada bir müzisyen olmanın yanında müzikleri bir değerlendirme sürecine bir radyocu olarak da bizlerle buluşturma hassasiyetindesiniz. Dolayısı ile sohbetimiz bitmez bizim ama nasıl bir gündem içindeyiz; mesela siz kimleri dinlediniz ilk yolculuğunuzda ve bugün baktığınızda kimler ilham olmuş müzik adımlarınıza.
Günümüz müzik süreci durmadan, her yıl evriliyor. Dijital kanallar, özellikle Spotify ve YouTube platformları müzisyenlere çok büyük alanlar açtı. Bunun sonucunda bağımsız pop dediğimiz müzisyen akımı büyümeye başladı. Bu da yeni müzik ve müzisyenlere ilham kaynağı oldu. Ben de bunları takip etmek durumunda kalıyorum. Dediğiniz gibi işimin yapımcılık kısmından dolayı sürekli yeni çıkan şarkıları değerlendiriyorum. Diğer taraftan hem stratejik düşündüğüm hem de belli noktalarda içime dokunan, belli hissiyatları yaşatan melodiler üzerine de bir genelleme yapıyorum ve şarkılarımda da bu hisleri kullanıyorum. Kimler ilham oldu derseniz, ben 60 – 70’ler İngiliz Popunu çok severim ama şu an yaptığım müziğin orayla bir ilgisi var mı derseniz cevabım hayır. Burada önemli noktanın müziği içselleştirmek olduğunu düşünüyorum. Örneğin 80’ler söz konusu olduğunda Metallica, Iron Maiden gibi grupları da dinler ve izlerdim. Diğer taraftan 90’ları unutmak asla olmaz. Günümüz müziğinde ise hepsinden bir şeyler bulmak mümkün. Bir Mert Özcan tarzı yaratacağımı düşünüyorum. Yaptığım şarkıyı ya da şarkıları nasıl tanımlarsın derseniz alternatif pop türüne güzel bir örnektir, synth pop türüne güzel bir örnektir diyebilirim.
Peki bugünkü akışta yine ne kadar mutlusunuz. Plaklar, kasetler, CD’ler aldık, radyolardan şarkılar istedik, saatlerce kapatamadık. Ama şimdi bambaşka bir dünya var çok hızlı akıyor her şey, çabuk tüketiliyor. Bir müzisyen olarak verilen emek nasıl karşılık almalı dinleyicide, siz mesela nasıl dinlenmek istiyor ve kimlerin size daha çok kulak vermesini diliyorsunuz?
Eskiden en az 10 şarkılık albümler yapılıyordu. Günümüzde ise artık dijital kanalda ne kadar dinlenirseniz o kadar para kazanıyorsunuz. Burada da detaylar var. Şirketlerin yaptığı anlaşmalar daha çok şirketlerin lehine olan anlaşmalar… Diğer taraftan sanatçıya inanan çok değerli yapım ve şirketler de var. Bunları özellikle yeni sanatçılar için vurguluyorum. Tüketime gelince evet, bunu yukarıdaki sorularda da belirttim. Günümüzde süreç ne yazık ki çabuk tüketiliyor ve hemen yenisi isteniyor. Eskiden 4 dakikanın altında şarkılar olmazken bugün 3 dakika ve üzeri şarkılar uzun diye nitelendiriliyor. Özellikle dijitalde çok fazla bir yığılma var ama işini iyi yapan müzisyenlerin de bir noktada ayrılacağını düşünenlerdenim. Şans faktörünü de her zaman etkili buluyorum. Pozitif düşünerek şansımın da şarkılara iyi geleceğini düşünerek hayatıma devam ediyorum J Bu süreçte gençler çok önemli, onlar piyasaya yön veriyor. Ben dinleyici kitleme baktığım zaman şu anda dinleyicilerimin yüzde 60’ı 18 – 34 yaş aralığında. 34 – 45 yaşlarında da %20’lik bir dinleyici kitlem var. Yani ağırlıklı olarak gençler dinliyor beni. Zaten alternatif pop da ağırlıklı olarak bu yaş grubunun dinlediği bir müzik tarzı. Son olarak da şunu dile getirmek istiyorum. Şarkılarımda eminim ki hemen hemen herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği, hep bir ağızdan söyleyebileceği ve içten sözlerle dinleyenleri bir yerlere götürebilecek şarkılar serisine bu EP ile başlıyorum.
Aralık ayının ilk haftası lansman konseriniz gerçekleşecek Ankara’da. Söyleşi yolculuğumuzda farklı rotalara uğruyor ve ister istemez merak ediyoruz oralarda neler yaşandığını, bir müzisyen olarak yaşanılan artıları, eksileri başka şehirlerde. Ve hemen de eklemek istiyorum elbette. Biz mesela İstanbul’dakiler ya da diğer şehirdekiler ne zaman tanıklık edeceğiz performansınıza?
21 Kasım’da albümümüz yayınlandı. Lansman konserimiz de 3 Aralık’ta Ankara’nın en önemli mekanlarından IF Performans Tepe Prime’da. Sadece Ankara değil, Türkiye’nin pek çok yerinde konserler vermek istiyorum. Önce EP çalışmam insanlarda nasıl bir etki bırakacak, bu önemli. Sonrasında da İstanbul gibi, bu işin merkezinde, sektörün tam kalbinde olmak istiyorum. Orayla ilgili de projelerimiz var ve en kısa zamanda sosyal medya hesaplarımdan konser detaylarımızı duyurmak için şimdiden hevesle can atıyoruz diyebilirim.
Konserlerden devam edelim ki hemen mesela sahnenize ışınlanalım. Elbette yeni şarkılarınız öne çıkacak ama devamında nasıl bir repertuar bekleyecek gelenleri. Sahnede olmanın sizin için en keyifli yanı ne oluyor, nasıl hazırlanıyorsunuz ve ne kadar mutlusunuz orada?
Konserler zaten bir sanatçının olmazsa olmazı. Sahnede sevenleri ile olmak en önemli heyecanlardan bir tanesi. Repertuvarımızda bestelerimiz ve aranjelerimiz ile birlikte 5 şarkı var ama onun dışında alternatif pop türünde müzik yapmış, Türkiye’deki önemli isimler ve önemli şarkıları da farklı yorumlarla repertuarımızda olacak. Sahnede olmak başlı başına bir keyif. Hazırlık sürecimiz, stüdyoda prova aşamalarımız da ayrı bir heyecan… Hepsi çok çok kıymetli ve en çok mutlu olduğumuz yerde, o provalar sonrasında sahnede dinleyicilerimizle buluşmak ve onlarla hep beraber şarkı söylemek, bestelerimi hep beraber söylemek için merakla lansman konserimizi ve diğer konserlerimizi bekliyorum.
Ve son olarak müziğin dışında hayatınız nasıl bir rengin içinde, sizi neler mutlu eder, olmazsa olmazlarınız nelerdir ve bir de radyocu kimliğinizi de göz önünde bulundurarak bizin için bir şarkı seçseniz ve finali öyle yapsak söyleşimizin sonunda. Hayatınızın şarkısı olabilir, şu anki ruh halinizin ya da en son dinlediğiniz gibi, seçim sizin?
Müzik tam anlamıyla hayatımın olmazsa olmazları arasında. İşimin her anında, günümün her anında müzik var diyebilirim… Her an, her dakika, her saat sürekli dinleyerek ama daha çok da kendimi gözlemleyip üretmeye çalışarak geçiriyorum zamanımı. Hem müzisyen hem sanatçı hem radyocu kimliğimle bir şarkı seçmemi istemişsiniz. Belki birazcık popülist gelecek ama şu anki ruh halimi de sorduğunuz için söylüyorum, en son bu röportajı yapmadan önce kendi albümü bir kere daha dinledim ve sizler için olmazsa olmaz “Soru İşareti” şarkısını seçtim. Seçim sizin dediğiniz diye kendi şarkıma bu noktada kıyak geçtim :) Ama pişman olmayacaksınız. Herkesi dinlemeye davet ediyorum ve bu güzel röportaj için tekrardan Müzik Ekspres ailesine ve size destekleriniz için teşekkürlerimi sunuyorum.