EDİTÖRDEN
Anasayfa / SÖYLEŞİLER / Murat Güneş

Murat Güneş

Yıllar sonra bir şekilde yolumuz kesişiyor ve bir zaman sonra diyorsunuz ki birlikte bir söyleşi yapalım ve her şeyi konuşalım. Uzun bir biyografi olsa da önünüzde karşınızda öyle bir enerji oluyor ki bu sizi hiç korkutmuyor. Zaman içinde bir yerlerde yolunuzun kesiştiğini, aynı yollardan geçtiğinizi, aynı şarkıları dinleyip aynı kişilere hayranlık duyduğunuzu biliyorsunuz, yan yana gelmekte zorlanmıyorsunuz ve soracak çok şey olduğunu fark ediyorsunuz sonrasında.

Yakın bir zaman önce ortak dostumuz Sevtap Ünal vesilesi Murat Güneş ile yan yana geldiğimizde de öyle olmuştu, konuşacak çok şey vardı ama o süreci yeni şarkılarının heyecanını dinleyerek paylaşmıştık. “Yıldızlar Güneş ve Ay” isimli çalışması bu sohbetin devamında yeni yılın ilk günlerinde karşımıza çıktı. Son yıllarda birçok önemli albümde birçok önemli ses şarkılarını seslendirmişti. Hepsini çok merak etsem de soramadım elbette söyleşi bitemeyebilirdi.

İlk kez besteci ve yorumcu kimliği ile Aysel Gürel için hazırlanan “Çınar” albümünde ismini duymuştuk sonrasında Yonca Lodi ile bir düet çıkagelmişti. Devamında yakın zaman önce “Kalp Farkıyla” ve geçen yıl içinde “Kalanıma Hoşgeldiniz” diğer şarkıları olmuştu ya da yola böyle de devam edeceğinin işareti ki iyi de öyle olmuş. Buraya da not olarak düşelim bu sene Murat’ın yılı olacak ve her seferinde bizi heyecanlandıracak.

Neler olacak ki hatta oldu, yeni şarkısını takiben “Sen İstanbul’sun” kapımızı çaldı. Bir yanda yeni şarkılarını dinleyeceğiz bir yandan da başkalarına verdiği şarkıları sahibinin sesinden sunacak bizlere. Ötesi benim de merak ettiğim ve yanıtını bu söyleşide de bulacağınız iki sürpriz isimden iki şarkısı yansıyacak kulaklarımıza; yani bu süreci düşünürsek kendisi bir orada bir burada ama şu an tüm yoğunluğu içinde Müzik Ekspres’te ve sorularıma yanıtları ve içtenliği ile konuğumuz bu hafta. Çok teşekkür ederim sevgili Murat, hayatımıza ama sesinle ama dostlarına katacağın tüm notaları heyecanla dinledik, dinlemeye de devam ediyoruz, merakla bekliyoruz, yeniden görüşmek üzere.

Kadri Karahan

 

 

İnstagram

Youtube

 

 

 

Konuşacağımız çok şarkı ve elbette yanını almak istediğim çok sorum olacak ama her zamanki gibi ilk soruda en başa dönelim kuralımı bozmak istemiyorum ve ilk kez müzikle tanışmanı dinlemek istiyorum senden, o en eski notalarını ki neler hayal ettin, neler diledin bu hayal adına mesela, ne gibi adımlar attın o ilk çocukluk yıllarında, zaman 90’lardı, hayatımız güzel pop zamanlardı?

Kendimi bildim bileli müzik içimdeydi, şarkılarda kaybolmuştum Kadricim. Daha ufacık çocukken babamın beni Amerikan barın taburesine oturtup “Zeytin Gözlüm Sana Meylim Nedendir” söyletişi mi yoksa anneannemin dualarında utanıp perde arkasından “Sordum Sarı Çiçeğe” söyleyişim mi önceydi hatırlamıyorum. Sonrasında eve alınan ilk teybimiz ve o teyple gelen 3 kaset. Biri İbrahim Tatlıses’in “Mavi Mavi”si, biri bir oryantal, sonuncusu ise MFÖ’den “Peki Peki Anladık”; kombinasyona bakar mısın? :) “Mavi Mavi” ile evin salonunda klip çekerken, bir yandan da açıp “Buselik Makamı” dinlediğim için o yaşta sanırım, bu kadar çeşitli müzik birikti içimde.

İTÜ’de mühendislik okurken aynı anda konservatuvara da devam ettin ve beraberinde oyunculuk dersleri de aldın, üstüne bir de işletme yüksek lisansın var. O yıllarda tam olarak yaşadığın neydi, nasıl ikilemler vardı mesela, hayallerin ile yaşadığın süreç birbiri ile ne kadar yakın ya da ne kadar tezattı? Neler olacaktı, neler yapacaktın; bugün o yılları nasıl anımsıyorsun?

Benim mühendislik okuma nedenim tamamıyla kapağı İstanbul’a atmak içindi. Çünkü biliyordum ki müziğin kalbi İstanbul’da atıyordu ve buraya geliş biletim üniversite idi. Konservatuvarda okumama izin verilmeyince bu formülü bulmuştum 17 yaşındaki aklımla. Aslında saydıklarının hepsi birbiriyle ilintili. Oyunculuk dersleri almasaydım İÜ’de yarı zamanlı konservatuvar olduğunu öğrenemeyecektim. Konservatuvara girmeseydim müzik çevresinden kimi nasıl tanıyacaktım gibi. Master ise tamamen askerliğe gidiş sürecimi uzatmak içindi ama bir yandan da öğrencilikten emekli olacağım herhalde diyordum kendi kendime. Yol çetrefilli olsa da hayalim tek ve rotam belliydi. Hedefe de ulaştım çok şükür sonunda.

 

 

2000’lere doğru bir hayalin gerçek oldu diyebiliriz ki Aysel Gürel ile yolun kesişti ve son anına kadar onu hiç bırakmadın. Öyle ki sesini de ilk kez onun için hazırlanan albüm olan “Çınar”da duyduk. Sezen, Nükhet, Nilüfer, Zerrin ve daha birçok isimle birlikte genç ve yeni bir isim Murat Güneş de bizlerle. Öncelikle bize Aysel ile olan dostluğunu ve “Limanlar”ın hikayesini anlatmanı istiyorum ve devamında sendeki heyecanını, özlemini?

Aysel Gürel benim müzik hayatımın mihenk taşı diyebiliriz. Bir “Sevgililer Günü” İstiklal Caddesi’nde kendisini görüp heyecanla içimdeki aşkı anlatışım, bana telefon numarasını verişi ve yeni çıkan şiir kitabının adını söyleyip “Oradan bir şiir bestele beni ara” deyişi, on adım uzaklaşmadan arkamdan seslenip “Sen Limanlar’ı bestele” deyişi dün gibi hatırımda. Ve akabinde hiç kopmayan o bağımız. Benimle babasıymışım gibi konuşurdu telefonda biliyor musun? Karşımda küçük bir kız çocuğu sesiyle “Babacım bugünün nasıl geçti” diye hatırımı soran bir efsane. Ona olan sevgim o kadar büyük ki kelimelerle tasvir etmekten imtina ediyorum. Huzur içinde uyusun, hep dediğim gibi “Hayatından geçmiş olmanın verdiği onurla yaşayacağım.”

 

 

Eş ya da yakın zamanlı bir süre vokal sürecinin olduğunu öğreniyorum ve aslında devamında çok iyi bildiğimiz birçok şarkının sözünün ve müziğinin sana ait olduğunu anımsıyorum. Mesela Emel Yalçın’ın “Aşktan Ölelim”i hala çok severim. “Senden Çocuğum Olsun” keza ilk popüler olan şarkın. Liste burada ve devamında uzuyor aslında ama bir yanda kariyerin bu şekilde devam ediyor. Söz yazmak sende nasıl bir ilham bestelemek nasıl bir boyuta geçiş peki; nasıl ruh halleri seni söze, müziğe sürüklüyor mesela?

Bunun tek bir tarifi ya da formülü yok işin aslı. Günün her saatinde ya da herhangi bir ruh halinde gökten zembille inebiliyor o sözler de melodiler de. Bir şarkı bittiğindeki haz ise dünyada hiçbir maddi karşılığı olmayan ulvi bir doyum ânı. Her üreten insan gibi zaman zaman bir şeyler yazamadığım anlar da oluyor tabii. Bunun geçici olduğunu zaman içerisinde idrak etmiş olmama rağmen, o zamanlardaki mutsuzluğum ise çok tatsız oluyor. Biri soruyor mesela neden keyfin yok diye, diyemiyorsun ki birkaç zamandır şarkı yazamadım. Şarkı yazmak benim için yemek yemek, su içmek gibi yaşamsal bir kaynak.

 

 

Zerrin Özer, Nükhet Duru, Yonca Lodi, Burcu Güneş, Linet, Demet Akalın, Tuğba Özerk, Merve Özbey, Atiye, Gökçe Kırgız ve o kadar uzuyor ki şarkılarının yorumlandığı isimler listesi ve özellikle güçlü sesler birlikteliği; mesela kapın nasıl çalınıyor ya da bir şarkı nasıl sesini buluyor sende? Bir dinleyici için belki çok kolaydır ama sahibi tarafından seçim yapmak çok zordur mesela senin için hangisi en özel sorusu. Hepsinin yeri ayrı mı gerçekten yoksa hemen bir çırpıda yanıtı var mı bu sorunun? Ayrıca bir gün çalışmak istediğin biri mi var mı hani bir şarkın vardır belki ve hep o söylesin istiyorsundur?

Ben hep şarkıların da insanlar gibi kısmetleri olduğuna inandım. Diyorum ki ben bu şarkıyı şu an yazdım, aslında söyleyecek kişi de şu an belli ama şimdilik ben bilmiyorum. O yüzden adrese teslim bir şarkı yazmadığımda bu rahatlıkla yaklaşıyorum meseleye de. “Murat benlik bir şarkın var mı?” diye beni arayanlar olduğu gibi, zaman zaman da ben arıyorum arkadaşlarımı “Tam senlik bir şarkı çıktı” ya da “Seni hayal ederek şöyle bir şey yazdım” diye. En sevdiğim şarkım sorusu dediğin gibi zor bir soru ama Atiye’ye yazdığım Yetmez’i ayrı bir yere koyarım hep, dünyayla ve hayatla ilgili bir derdi olduğu için. Onun dışında bir de sıfır şarkılarımdan oluşacak kendi albümüm için yazdığım bir şarkı var -hatta düet olacak- onun da kalbimdeki yeri apayrı.

Bu soruyu sorduklarında çekinmeden söylüyorum iki ismi de. Tarkan gibi bir sesten her besteci bir şarkısını duymak ister illa ki. Bir de Sibel Can’ın o hançeresinde bülbüller yaşayan sesine aşığım.

 

 

Belki de yanıtını son yayınladığın ve ismini “Benim Kalem” dediğin projeden de alabiliriz diye düşünüyorum. Bir yandan yeni şarkılardan oluşan bir albüm sürecinin olduğunu biliyorum ama bir yandan da on şarkılık kendi şarkılarından bir cover projen var ki ilki “Sen İstanbul’sun” ile başladı. İlk kez Gökhan Türkmen’den dinledik. Bu proje nasıl aklına geldi, devamı için biraz tüyolar alalım mesela, ne sıklıkta ya da hangi şarkılarla karşılaşacağız?

Şöyle ki içinde bulunduğumuz koşullar ve algoritma gereği sık aralıklarla üretim yapıyoruz malum. Ben de arka arkaya yeni şarkılar vermek yerine, zaten aklımda bir gün kendi şarkılarımın coverlarını da yapsam projesi olduğu için, onu öne çekmiş oldum bu sebeple. Yani bir sıfır şarkı bir cover hazırlıyoruz dinleyenlere arayı çok da açmadan. Birçok şarkımız da hazır ama sıralamaya ekibimizle beraber gidişata göre karar veriyoruz.

 

Son karşılaştığımız süreçte “Yıldızlar, Güneş ve Ay”ın heyecanı vardı ki yeni yılın ilk ayında dinleme şansını bulduk yeni şarkını. Semih Gönder prodüktörlüğünde / aranjörlüğünde gerçekleşti ki cover projede de kendisi ile birliktesin. Sanırım kendisi seni yeniden şarkılar söylemeye, albümler hazırlamaya ikna etmiş öyle değil mi? Peki nasıl tanışıklığınız, nasıl hayata geçiyor birlikte şarkılarınız, ötesinde beklenen heyecan nasıl devam etti, nasıl yorumlar geldi bu şarkına, devamında yeni şarkı da hazır sanırım, onunla ne zaman buluşacağız?

Semih çok eski dostum ve bir gün bana dedi ki “Sana neden bir albüm yapmıyoruz?” Galiba böyle bir itici güce ihtiyacım varmış ki arkası dizgini kopmuş doludizgin bir at gibi geldi. Köşede duran ve benim söylememi bekleyen ne çok şarkım varmış meğer. Onların yanına o heyecanla yeni şarkılar da yazmaya başladım kendim için ilk defa. Semih içimdeki müzik neyse onu öyle doğru bir yerden yakaladı ki onun tabiriyle arkadaştan öte müzikdaş olduk. Bu uyumu yakalamak kolay bir şey değil ve çok şükür ki çok yolunda gidiyor her şey. Yeni şarkıdan ziyade yeni şarkılar hatta yeni klipler de hazır ve hepsini zamanı geldikçe paylaşacağız müzik severlerle.

 

 

Bir yandan şarkılarını kliplerle de buluşturmayı sevdiğini düşünüyorum ki bu şarkının Paris’te çekildiğini ve hikayesini anımsıyorum. Paris’in o aşk sokaklarında dolaşmak, şarkını söylemek ve yayınlandığı güne kadar heyecanını duymak şahane olmalı ki “Sen İstanbul’sun”un klibi de efsane Ses Tiyatrosu’nda klipleniyor. Nasıl çıkıyorsunuz yola, nasıl şekilleniyor, nasıl bir kısa filme dönüşüyor o notalar; nasıl hazırlanıyorsunuz bu çalışmalara?

Ben dosttan yana çok şanslı bir insanım Kadri. Hemen bir maşallah da iliştireyim şuraya :) Yıldızlar Güneş ve Ay’ın klibini Paris’te can dostum Tolga Doğruer’le beraber çektik. Ben aslında planı Berlin’de iki klip çekmek üzere yapmıştım ki bir diğer çok yakınım Erkut böyle bir sürpriz yapınca kendimi Paris’te buldum. Düşün ki annem dahi biliyormuş ama hiçkimse çaktırmamış bana. Bir aşk şarkısını Aşıklar Şehri dediğimizde aklımıza gelen o ilk şehirde çekmek ise inanılmaz bir keyif oldu tabii.

“Sen İstanbul’sun”un klibini de başka bir can dostum Mustafa Özen’le çektik. Sıfır şarkılarımla coverları birbirinden ayrıştırmak için siyah beyaz olsun istedim ben, Mustafa da çok sevdi fikri. Mesela bundan sonraki her cover şarkımın klibi siyah beyaz olacak ama içine de o klibin metaforu neyse, o obje renklenerek dahil olacak bir yerinde. İnsanın dostlarıyla çalışması bambaşka bir konfor. Mesela kostüm konusunda da hep ruhu olan bir şeyler giymek istiyorum ki burada ortak dostumuz Sevtap giriyor devreye ve Ümit Ünal tasarımlarıyla çıkıyorum izleyicinin karşısına. Saydığım her ismin kalbimdeki yerleri öyle özel ki.

 

Yakın zaman önce yayınlanan bir düeti için Yonca Lodi “Murat Güneş beni düşünerek kaleme almış bu sözleri şarkının adı ne olsun diye sorduğumda bana siz ne isterseniz o olsun dendi. Hepsi Sen böyle ortaya çıktı.” cümlesini kurmuş, bir başka yeni şarkı da Demet Sağıroğlu’ndan geldi ve kendisi de “Uzun zaman sonra ilk defa benim yazmadığım ama beni ifade eden bir şarkıyla karşılaştım. Şarkının genel yapısında hem 90’lar kokusu hem de günümüz soundu hakim. Sözler de samimi olunca ortaya içime sinen, sıcak bir Demet şarkısı çıktı.” yorumunda bulunmuş. Eminim kime sorsam bir samimi yorumda bulunacak senin için, nedir bunun sihri Murat?

Yonca çok yıllık dostum zaten ama Demet’le tanışıklığımız çok yeni baktığında. Burada devreye sanırım doğru tahlil yeteneği giriyor. “Hezarfen”i söylediğinde Kenan Doğulu ile de hiç tanışıklığımız yoktu mesela ama kendisi bana “Şarkıyı ben yazdım sanıyorlar” demişti. Özellikle birisi için bir şarkı yazmaya başladığımda onun ruhuna giriyorum sanki ve sihir dediğin şey de burada devreye giriyor. Matruşka gibiyim Kadri, içimde bir sürü ben var. Hatta bunun da şarkısını yazdım bakalım kime kısmet olacak.

 

Yakın zamanda iki yeni şarkı daha dinleyeceğiz ki iki güzel kadından ve yeni şarkılarından bahsedelim ilk kez istiyorum ki haberleri paylaşılmaya başladı; Biri Hadise diğeri Işıl Yücesoy iki özel isim şarkılarınla buluşacak bizlerle. Biraz ipucu alabilir miyiz, nasıl şarkılar bekleyecek bizi ve bu yıl senin yılın olacak gerek kendi işlerinle ve gerek bu sürpriz şarkılarla; neler hissediyorsun, mutluluğun nasıl ve hep daha çok olsun hatta.

Hadise yeni neslin en önemli starlarından, Işıl Hanım ise bir duayen ve ikisi için de heyecanım bambaşka. Şarkılar çıkmadan şarkılara dair spoiler vermek şarkıcısına haksızlık etmek gibi geliyor bana. O yüzden sürpriz olsun nasıl şeyler dinleyeceğimiz ama diyebilirim ki çok uzun soluklu şarkılar olacak ikisi de yıllandıkça güzelleşecek, demlenecek cinsten. Güzel temennim için de koca bir âmiiin diyeyim. Hepimiz çok mutlu olalım inşallah.

 

Çok teşekkür ederim bu keyifli söyleşi için ama finalde birkaç küçük sorum daha olacak ki bunların yanıtlarını bir çırpıda alacağıma eminim.
Müzisyen kimliğinin dışında hayatının renkleri nedir mesela? Neler seni mutlu ediyor?

Sanatın her dalı Kadricim. Edebiyat, tiyatro, sinema, bazen bir sergi. Bunlar hayatımın renkleri olduğu gibi aynı zamanda beni besleyen şeyler. Mutluluk dediğin de aile ve eşle dostla geliyor. bir de tabii en kıymetlim bir tanecik yeğenim Umay’ım var ki sevgisi hiçbir şeyle kıyaslanamaz.

Son günlerde kimleri dinliyorsun, kimleri başarılı buluyorsun?

Şarkı sözlerinin içinde bir parça da olsa edebiyat olan herkes başımın tacı diyeyim bir isim vermek yerine olur mu? :)

İlk aldığın albümü hatırlıyor musun, ya ilk izlediğin konseri? En son kimi dinledin mesela?

Yanlış hatırlamıyorsam ilk aldığım albüm Sezen Aksu “Gülümse” idi. Hatırımda kalan ilk sahne ise direkt olarak bir konser değil. Neşe-i Muhabbet’e gitmiştik annemlerle İzmir Fuarı’nda ve Emel Sayın Eller Eller’i söylerken tüm sahne kararmıştı sadece beyaz eldivenleri görünüyordu. Büyülü bir andı o yaşta bir çocuk için. En son da geçtiğimiz yaz Yaşar’ın Kuruçeşme konserine gittim hatta sahneye aldı ve beraber “Aşk Bozumu” söyledik ki bir güzel anı daha bıraktık hayatımızın kenarına.

Konserler demişken senin sahnen olacak mı bu şarkılarla?

Henüz planlanmış bir şey yok ama o kadar çok baskı var ki çevremden sanırım bir yerden sonra karşı koyamayacağım. :)

Plaklar mı, kasetler mi, CD’ler mi yoksa geldiğimiz nokta dijital müzik mi? Sen en çok hangisi ile mutlu oldun ya da mutlusun hala bir yerlerde?

Hepsi hayatımızın belli bir dönemini temsil ediyor aslında. Plaklar anneannemin evini hatırlatıyor, kaset hikayemi anlattım zaten birkaç soru önce. Cd desen pahalıydı ben lise öğrencisiyken ve Blue Jean dergisinden bir Depeche Mode cdsi kazanmıştım ki ilk cdmdi ve hala saklarım. Dijital, günümüzün yadsınamayacak gerçeği. Hepsiyle de mutlu oldum ve olacağım yeter ki müzik olsun.

Keşke ben yazmış olsaydım ya da ben söyleseydim dediğin bir şarkı var mı?

Var ama söylemem :)

 

Son olarak tam da şu anki / bugünlerdeki ruh halinin şarkısını öğrenmek istiyorum ve finali o şarkı ile yapalım istiyorum?

Yepyeni iki şarkı yazdım. Biri düet olacak ve diğeri de bu yaz çıkacak bir aksilik olmazsa. Ruh halim de aklım da kalbim de her şeyimle bu iki şarkıya akıyor şu an. İsimlerini paylaşamıyorum şimdilik ama biliyorum ki hepimize iyi gelecek her iki şarkı da.

 

 

 

 

Yıllar sonra bir şekilde yolumuz kesişiyor ve bir zaman sonra diyorsunuz ki birlikte bir söyleşi yapalım ve her şeyi konuşalım. Uzun bir biyografi olsa da önünüzde karşınızda öyle bir enerji oluyor ki bu sizi hiç korkutmuyor. Zaman içinde bir yerlerde yolunuzun kesiştiğini, aynı yollardan geçtiğinizi, aynı şarkıları dinleyip aynı kişilere hayranlık duyduğunuzu biliyorsunuz, yan yana gelmekte zorlanmıyorsunuz ve soracak çok şey olduğunu fark ediyorsunuz sonrasında. Yakın bir zaman önce ortak dostumuz Sevtap Ünal vesilesi Murat Güneş ile yan yana geldiğimizde de öyle olmuştu, konuşacak çok şey vardı ama o süreci yeni şarkılarının heyecanını dinleyerek paylaşmıştık. "Yıldızlar Güneş ve Ay" isimli…

Genel Bakış

0

Kullanıcı Oylaması: Siz ilk olun !

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*