EDİTÖRDEN
Anasayfa / SÖYLEŞİLER / Şenceylik

Şenceylik

Yeni bir ayın ilk günleri ve ilk söyleşisi. Geçtiğimiz ay Kreşendo açılış konserinin de konuğu olan Şenceylik, bir süredir Müzik Ekspres’in de radarında olan ve merak ettiğimiz seslerindendi. Şarkılarını dinledik, paylaştık ama yolumuz ilk defa o gece sahnede (CRR) kesişti. Belirlenen konsept gereği o gece cover şarkılarla sesini duysak da o konserin hemen ertesinde akustik bir EP çalışması hemen yayında bekledi bizi. Bu vesile bu yılın ilk günlerinde yayınladığı “Eteğimdeki Taşlar” albümüne bir kere daha selam verdik ki söyleşimizde de okuyacaksınız bu çalışmasının ondaki yerini ve heyecanını.

Ben de bu sürecin devamında kendisini konuk etmek ve tüm bu yolculuğunu uzun uzun dinlemek istedim.  Karşımda Boğaziçili bir İşletme mezunu var, müzik kendisinde üniversite yıllarında bir tutkuya dönüşmüş ve okulun korosunda başlıyor söylemeye başlamış; haricinde bir vokal ya da enstrüman eğitimi almadan kendi kendine bir keşfe çıkmış notaları ve sonra  o yıllarda doğaçlama bir de albüm kaydetmiş okulun stüdyosunda.

Dijital platformlara baktığımızdaysa takvimler ilk olarak 2017 yılını gösteriyor yayında olan kayıtlar içinde. Vera, Ahmet Ali Arslan ile düetlerinin de yer aldığı bu çalışma sonrasında gerek kendi projelerinde gerekse dostlarının birçok şarkısında sesini duymaya da devam ediyoruz. Bir kısmını söyleşimiz sonrasında sizler için derledik ama baktığımızda bir o kadarı daha mevcut kayıtlarda. Ayrıca kendi video hesabında da birçok cover performansına da kulak verebiliyoruz. Yani bir o kadar da büyük bir arşive sahip şimdiden. Bir yerden mutlaka başlamanızı ve sonrasında da dinlemeye devam etmenizi diliyorum.

Eminim önümüzdeki günlerde çok daha sık karşılaşacağız. Çok değerli birçok ismin ilk yolculuklarına tanık etmek çok heyecan verici ve yıllar sonra onlarla yeniden buluşabilir ve uzun uzun konuşabilir olmak. Şenceylik ile de eminim öyle olacak ve daha nice şarkı, albüm, konser bir araya geleceğiz. Şimdilik ilk söyleşimiz özetinde, ama uzun ama arşivlik keyifli bir sohbet ile. Çok teşekkür ediyorum kendisine.

Kadri Karahan

 

 

 

 

Çocukluktan başlayan bir müzik aşkınız var ki ilerleyen zamanda kendini daha ön plana çıkarıyor ve yavaş yavaş ilk adımlar atılmaya başlanıyor. Tam da o süreci dinleyelim istiyorum, çocukluk ve gençlik yılları biriktirdiklerinizi, bunların yola çıkışını ve müzik adına ilk heyecanlarınızı, aldığınız eğitimleri?

1994’te İstanbul’da doğdum, evde ailem çok müzik dinlerdi, ben de şarkı sözlerini dinlemeyi anlamaya çalışmayı çok severdim. İlk enstrüman deneyimi, üç dört yaşlarında org ile hayatıma girdi. Sonra klasik gitar aldım, lisede elektro gitar çaldım, baya Metallica Megadeth yalayıp yutmuş yıllar. Daha sonra üniversitede Boğaziçi’ne girdim, Boğaziçi İşletme lisans ve yüksek lisans mezunuyum. Üniversite orkestrasında gitar çaldım, korolarda yıllarca alto korist oldum. Gezi zamanı ilk şarkılarımı yazmaya başladım, elimde gitarla şarkılar yazmaya devam ettim.

Üniversitenin başında, okuldaki lakabım olan “Şenceylik” ismiyle kendi şarkılarımı yayınlamaya başladım, o lakap bana okul yıllarımı hatırlattığı, sıcacık duygular verdiği için, hep öyle devam ettim. Boğaziçi’ndeki Müzik Kulübü yıllarım, koro düzenlemeleri içinde korist olarak üç yıl geçirmek, besteciliğime renk kattı. “Eski Kayıtlar” EP’sindeki dört şarkıyı, okulun içindeki Taşoda Stüdyosu’nda dostum Arel Koray Nalbant ile kaydettiğimizde üniversitedeydim. Müthiş yıllardı. Hiç vokal veya enstrüman eğitimi almadım. Kendi kendime gitar çalışmak, şarkıları kulaktan çıkarmak, dinlediğim vokalleri ve şarkıların düzenlemelerini anlamaya çalışmak ve birlikte müzik yaptığım dostlarımla doğaçlama dünyasını keşfetmek, müzikteki gelişim alanlarım oldu.

 

Biyografiniz 2013 yılından bu yana kayıtlarınızı paylaştığınızı söylüyor ama ilk dijital buluşmanın takvimi de 2017 yılını gösteriyor. O 4 yıllık süreç belli ki yolculuğun ilk meyveleri, bir müzisyenin ilk deneyimleri; o ilk şarkılar şimdi nerede; o ilk dinleyicileriniz ile kurulan bağ bugün nasıl bir yerde? Neler birikmişti ve ilk hayata geçtiğinde neler yaşandı adınıza, nasıl ruh halleri, nasıl heyecanlar, nasıl tepkiler?

Aslında ilk şarkı kayıtlarımı üniversitedeyken, Arel Koray Nalbant ile Taşoda Stüdyosu’nda yaptık. 20 yaşımdayken “Eski Kayıtlar” EP’sini tamamladık ve YouTube’da yayınladım. Okul biterken yine Arel Koray’ın prodüktörlüğünde kaydettiğimiz “Çok Karışık” kısaçalarını yayınladım. Spotify’daki yayın sırası ise “Çok Karışık” (2017) ve Eski Kayıtlar (2018) EP’lerini takiben birçok değerli müzisyen arkadaşımla düetler ve tekliler şeklinde oldu. Sonrasında Avrupa Müzik ile “Çok Eski Şarkı” ve “Kırıldı Vazo”nun dahil olduğu, ard arda single şarkılar yayınladım. En son bu yılın başında, ilk bağımsız albümüm olan 8 şarkılık sözü müziği bana ait “Eteğimdeki Taşlar”ı çıkardım.

Özetle, 2013’te şarkılarımı Soundcloud ve YouTube’da yayınlayarak dinleyiciyle buluşmaya başladım, 2017’de ise Spotify’a girdim. İlk şarkılar hep çok değerli kalacak tabii ki. O ilk “ben bir şarkı yaptım dinlesenize” duygusunu dün gibi hatırlıyorum. O yayınlama merakının, telaşının, kaygısının, utancının, “nereden başlarım ki” korkusunun devasalığını hatırlıyorum ve genç arkadaşlarıma şöyle demek istiyorum: Ne olursa olsun kendinizi ifade edin. Yola çıkın. Daha da güzeli, Büyük Pinhani’den gelsin: İçinden geleni söyle, kalırsa yazık olur :)

 

 

2017 yılı ilk EP’nin “Çok Karışık” ile birlikte o günden bugüne sürpriz düetler, buluşmalar da birbirini izledi. Vera, Ahmet Ali Arslan sizin çalışmanın isimleri olurken bazen de sizler şarkılara, albümlere konuk oldunuz. Mesela Smitech Wesson ile ortak çalışma “Remember” birçok derleme albümde yer alan şarkılardan biri oldu. Yine isimler devam ediyor böyle mesela Banu Kanıbelli, Pul, Canozan yan yana gelmeleri gibi. Bir anda mı gelişti her şey, nasıl bir araya geliniliyor, nasıl tamamlanıyor ve devamında neler hissediliyor bu birlikteliklerin?

Aslında planlamaktan ziyade, ifaden ve değerlerinin kesiştiği sanatçılarla doğru zamanda yolların kesişiveriyor. Doğru enerjiler doğru zamanda birbirini bir şekilde buluyor bence. Güzel dostlarla bir araya gelince gerçekten sürecin de, ortaya çıkan şeyin de tadı başka. Yakın zamanda Safiye ile sözü müziği bana ait “Yukarı Bak” isminde bir düet yayınladık, müthiş pozitif enerji saçtı o düet, çok güzel tepkiler aldı. Ahmet Ali ile yeniden birlikte şarkı yapmayı konuştuk geçen gün. Aklımda başka ilginç düetler var 2025 için. Müzik, birlikteyken güzel.

 

Şimdi adım adım yol almalardan bir anda bugüne, bu seneye dönelim ki yakın bir zaman önce Safiye ile bir düet gerçekleştirdiniz ve dikkatimden kaçmadı. “Yukarı Bak” enerjisi yüksek bir şarkı ama bir yandan da akustik bir meydan okuma hayata. Yani siz genel olarak müziğinizi, çok renkliliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz. Ben bir yerde naif, hüzünlü bir ses dinliyorum ama bir yerde enerjinizi de yüksek görüyorum ve böyle de dinlemeyi seviyorum sizi. Şenceylik’i hangi ruhlar daha çok dinliyor, bir müzisyen olarak kendini nasıl tanımlamayı, yaşamayı seçiyor, seviyor?

Çok güzel soru. Ben gerçekten de nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum çünkü acayip melankolik bir neşe patlamasıyım. Hayat bence absürd tarafıyla anlam kazanıyor, bu anlam da hüznün içinde neşeyi, neşenin içinde kederi bulmakla beliriyor bende. Tam da önceki soruda düetlerden bahsetmişken, evet “Yukarı Bak” enerjisi yüksek bir şarkı ama aslında en karanlık çukurumdan doğdu o güneş :)

Şöyle ki, bu pozitif parçayı aslında, babamı kaybettiğimde 1-2 yıl eve kapanıp içime dönerek yazmaya başlamışım, çok sonradan farkettim. “Hayatta niye herhangi bir şey yapıyoruz ki? Her şey bitecek boşverelim.” düşüncesinden kendimi “Zaten her şey bitecek, hepimiz öleceğiz, elimizden gelenin en güzelini yapmalıyız,” diyerek çıkardım. Yukarı bakmayı seçmek çok zor, çok çiçek böcek kafası gibi geliyor olabilir, kayıt da öyle pozitif neşeli bir akustik dans vaat ediyor, ama aslında insanın kendine her gün bu başkaldırıyı hatırlatması bana müthiş onurlu geliyor. Olumlu, zeki, adil, sağlıklı aksiyonun peşinde kendimi dönüştürmek için her gün bizzat kendime söz veriyorum: “Yukarı Bak!” diyorum. İnsanız, neyi ne kadar yapabiliriz, belli değil ama hayat niyetten ibaret.

Kendime dair çok net bir tanımım yok ama hayat bence çok komik leziz bir aşure ve ben de bu hayattan geçen bir garip şükürbaz ve meraklı, tatlıya bulanmış, kaosun harmonisine aşık bir kaşığım işte :) Dinleyicilerim de tanıştığım ve yazıştığım kadarıyla, eğlenceli, tevazu sahibi, mütemadiyen aşık ruhlar. İyi ki varlar.

 

 

Bu süreçte sahne performanslarınız da hayata geçiyor ki biz de yakın bir zaman önce Kreşendo konserinde karşılaştık sizinle. Yakın bir zaman önce de birçok konserde sahne aldığınızı öğreniyorum. Burada sahnedeki sizi dinlemek istiyorum, oradaki heyecanınızı, mutluluğunuzu. Kendi şarkılarınızın yanında nasıl bir repertuar hazırladığınızı ve elbette önümüzdeki günlerde nerelerde karşılaşacağımızı da öğrenmek. Sahne sizin…

Sahnede dinleyicilerle göz göze gelmek, onlarla yalnızlığı, sevmeyi, acıyı, terkedilmeyi, unutmayı, yanmayı, neşeyi, dansı, mizahı, onlarla yaşayabilmek beni inanılmaz mutlu ediyor. Konsere gelen dinleyici, çoğunlukla zaten kendine ait bir hikayesi olan, kendi yolunun anlamının peşine düşmüş insanlar oluyor. Dolayısıyla oradaki paylaşım, birlikte şarkıları söyleyebilmek, dertleşebilmek, hepsi, dünyamı eşsiz derinleştiriyor.

Sahne repertuarım genelde tamamen sözü müziği bana ait kendi şarkılarımdan oluşuyor, araya birkaç tane cover ekliyoruz. Hikaye anlatıcısı, güçlü şarkı yazarlarının şarkılarını yeniden yorumlamak, sahnede bana beni yeniden keşfettiriyor. Konser haberlerini sosyal medyada bol bol duyuruyoruz, Instagram Şenceylik hesabımdan takipte kalabilirsiniz. En yakında görüşmek dileğiyle.

 

 

Bu yılın ilk günlerinde “Eteğimdeki Taşlar” isimli ilk albümünüz hayata geçti. Tüm sözler ve müzikler size aitti öncelikle, pandemi dönemi ürünü de diyebilir miyiz bu şarkılar için, birikenler, yaşananlar dökümü. Peki kimler eşlik etti, kimlerle yol alındı, nasıl bir süreçte kayıtlar gerçekleşti ve ilk albüm olarak size neler hissettirdi?

Kesinlikle, pandemi hepimiz için müthiş bir dönüşüm kozasıydı. Bu albüm de 2020-2023 arası yaşadıklarımı anlattığım şarkılardan oluşuyor. İçinde ayrılık, ölüm, taşınma, iş stresi, belirsizlik, hastalık, hepsi var. Hepimizin ortak hikayesi bunlar, bu yüzden bu albüm benim içimde “eteğimdeki taşlar”ı döküp yeniden başlama vesilesi olarak tanımlandı.

Albüme ud, cümbüş, darbuka gibi geleneksel Türk klasik enstrümanlarıyla modern synth düzenlemelerini harmanlayan alternatif pop havası hakim. Albümde “Hayret” gibi 80’lere göz kırpan soft-pop rock ballad’larının yanısıra, geleneksel sound’ları alternatif popla birleştiren şarkılar da var.

Prodüktörlüğünü Arel Koray Nalbant’ın yaptığı albümde, davulları Canberk Karademir, ud ve cümbüşleri İlhan Yıldırım çaldı. Alternatif müziğin değerli şarkı yazarlarından, kız kardeşim gibi sevdiğim Simge Pınar “Ela Bela” koro vokal kayıtlarında, Efe Demiral “Oyuncak” parçasının gitarlarında, Onur Seçki ise darbuka ve perküsyon kayıtlarında albüme eşlik etti.

Vokal ve enstrüman kayıtlarını Babajim İstanbul & VHS & Klik Sound stüdyolarında yaptık. Bu albümde, Haziran’da kapanışı yapılan çok değerli Babajim Stüdyosu’ndan da yolumuzun geçmiş olması benim için çok duygusal bir detay olarak kalacak. “Eteğimdeki Taşlar” albümünün mastering’ini Güven Ersoysal üstlendi. Albüm kapak fotoğrafı ve düzenlemesi İnan Aytaç, kapak styling’i ise Mine Demir imzalı.

8 şarkıdan oluşan bu ilk bağımsız albümümün yeri hep benim için ayrı yerde kalacak. Her detayı için çok çalıştım, çok şey feda ettim, çok büyük de güzelliklerle dolu dönüşleri oldu. Albüm kayıt sürecinde, çok titiz ve fedakarlıklarla dolu bir takvim ve iş planıyla, sevgili dostum Arel Koray Nalbant ile 1 yıla yakın sürede haftalık düzenli buluşmalar yaparak, çeşitli stüdyolarda albümü kaydedip tamamladık. Ben bir yandan çalışıyordum, bu yüzden bağımsız bir albüm çıkarıp onun prodüksiyonundan dağıtımına, tanıtımından iletişimine her şeyini tek başıma üstlenmek çok büyük bir mücadeleydi. Benim için, 30 yaşıma verdiğim yürekli ve duygu yüklü, emek dolu bir hediyeydi, içime dönüş ve dış dünyaya yeniden kavuşmaydı.

 

 

Özür dileyerek bu ilk albümü atladığımı görüyorum ki elbette ki yakalamış olmanın keyfi ile buradan da şunu söylemek istiyorum. Bağımsız müzisyen olmak günümüz müzik dünyasında nasıl artılara nasıl eksilere sahip. İyi ki bu şarkıların akustik versiyonları da geçtiğimiz günlerde karşımıza çıktı ve bu vesile yakalamam mümkün oldu. Siz ve akustik bir başka dost sanırım öyle değil mi, aynı sürecin kayıtları mıydı bu mini EP nasıl gelişti, hayat buldu kendine?

Bağımsız müzisyen olmak, çok yönlü bir savaşçı, iflah olmaz bir üretici, demirden sinirlere ve iradeye sahip bir yönetici, iyi bir rutini ve çalışma düzenini hayatına oturtabilmeyi başarabilecek adeta bir maraton koşucusu olmak demek. Çok abarttın diyebilirsiniz ama kaynaklarının ve fırsatlarının tamamını kendi yaratmak ve yürütmek durumunda olan benim bağımsız yolculuk deneyimim bu. Albümü ve akustik versiyon kısaçalarını yakalamanıza çok sevindim! Benim için çok kıymetli bir kayıt oldu, şarkıları ilk yaptığım haliyle, elimde gitarla, yalın, sade sunmak, çok farklı bir kafa, bunu hep bir yandan sunmaya devam etmek istiyorum.

Üç şarkıdan oluşan “Eteğimdeki Taşlar (Akustik)”, 18 Ekim 2024 Cuma günü tüm dijital platformlarda dinleyiciyle buluştu. Prodüktörlüğünü Özgür Atmaca’nın üstlendi, Zuhal Müzik stüdyolarında kaydettik. Albümden üç parçanın akustik versiyonlarını içeriyor. Vokal ve gitar performansında bana, akustik gitar icrasıyla, sahne ekibimizden sevgili dostum, Efe Ekşioğlu eşlik etti. Kayıt asistanlığını Muhammet Özdemir’in üstlendiği bu çalışmanın kapak fotoğrafı ve düzenlemesi ise Berkay Eminol’a ait.

 

 

Yine paralel olarak şunu sorabilirim. Bizler her hafta yenilenen bir müzik listesi ile karşı karşıya kalıyoruz. Hızlı bir tüketim var ki bizler plakların, kasetlerin, CD’lerin çocuklarıyız. Siz dijital müziği nasıl değerlendiriyorsunuz, yayınlanan her çalışmaya yetişme ya da daha önemlisi ruh olarak yakalama şansına sahip misiniz, mesela siz kimleri dinleyerek yol aldınız, nasıl yıllardı size kimler ilham oldu; bugünlerde kimleri başarılı buluyor ve dinlemeyi seviyorsunuz?

Günümüzde dikkat süresi çok kısaldı, artık uğruna savaştığımız en büyük değerler “dikkat” ve “zaman”. Hızlı tüketim, hızlı üretim, hızlı iletişim, hızlı aşklar moda oldu. Klişe bir şekilde yakınmak istemiyorum, her devrin kendi temposu kendi tercihleri ve ruhu var. Bizim devrimizde ifade kolay, hızlı ve açık olmak zorunda, aksi takdirde boğuluyor ya da dışlanıyor. Kimsenin durup üçüncü beşinci katmanları kaldırıp altına bakmaya cesareti ya da enerjisi yok. Dijital müzik de, tıpkı hayatımızdaki tüm dijitalleşme alanları gibi, dönüştü, bizi de dönüştürdü. Artık uzun intro’lar dinlemeye sabredemiyoruz, direkt söz girsin istiyoruz. Müzisyenlerin başarısı, “değeri”, kantitatif ifadelerle tartılıyor, tamamen dinlenme sayıları ve “hızlıca” uyarabildiğimiz ve elde tutabildiğimiz “kalabalık” ile tanımlanıyoruz. Bu durumda ifademiz elbette ki değişiyor, dinleyiciliğimiz de sanatçılığımız da dönüşüyor.

Ben 94 doğumluyum, abimin sayılı sayıda olan kasetlerini takıp bir albümü saatlerce haftalarca dinlediğim zamanları yaşayabildim. Çok başka bir sabır, bir anlayış ve absorbe şansı veriyordu o günler. Gerçekten özlüyorum. Şu an bir dinleyici olarak çok daha sabırsız, önyargılı olduğumu görüyorum. Ritüellerimiz kalmadı. Bir CD’nin kapağını okumak çok başka bir zevkti. Ama bir yandan, dijital dünyanın başka güzelliklerinin de tadını çıkarıyoruz. Kliplerin ifade alanları genişledi, şarkıların irili ufaklı görsel eşlikleri oluşmaya başladı, çok farklı formatlar üredi, bu da aslında ifadeyi genişletiyor.

Ben küçükken diskografiler indirilip CD’lere çekilip dinlenirdi. Abimin kasetlerini CD’lerini kucağımda koca walkman ile dinlerdim. Başka hiçbir şeyle ilgilenmeden, sadece taktığın müziği dinlediğin yıllar… Sonra internet geldi, MySpace diye bir şey gördüm, ilk kez orada insanların kendi üretimlerini paylaştığını görüp çok heyecanlanmıştım. YouTube’dan şarkı dinlemeler başladı. SoundCloud geldi, yine tüm dünyadan farklı sesler duyabildiğimiz bir özgür alandı. Spotify ve diğer mecralar çok sonra hayatımıza girdi.

Ben kimleri dinledim? Büyük Queen fanıyım. Her albümünü döndüre döndüre yıllarca dinledim, hala dinliyorum, grubun benim hayatıma dünyama kattıklarını ifade etmem imkansız. Türkiye’den MFÖ’ler, Erkin Koray’lar, Cem Karaca’lar, Barış Manço’larla büyüdüm, MVÖ’ler Şebnem Ferah’lar, kahramanım oldular. Lise boyunca ve üniversitenin başlarında safi enstrümantal gitarist müziği dinlerdim. Hendrix, Gilmour, Chuck Berry, Jeff Beck, Guthrie Govan, Jason Becker’a ve Marty Friedman’la işlerine çok aşıktım, ailesiyle mektuplaşmışlığım vardı. Gary Moore ve John Mayer çok dinlerdim. RHCP ve Frusciante’ye oldum olası vurgunum. Hep çok iyi bir gitarist olmak istemiştim. Şimdilerde elektronik tınıları olan etnik müzikleri seviyorum, Islandman ve Imagine Dragons’a çok düşüyorum, hard rock kök gruplarını hala çok dinlerim, çokça Yunan ve Fado dinliyorum. Şarkı yazarlarından Mabel Matiz’in fanıyım. Bizim nesilden Dolu Kadehi Ters Tut, Can Güngör, Canozan’ı severek takip ediyorum.

 

 

ve son olarak müziğin sesini biraz kısarsak orada neler bekliyor sizi. Mesela müziğin dışında hayatınızın diğer uğraşları varsa başka bir mesleği, hayatınızın diğer renkleri neler, neler olmazsa olmazlarınızdır, bir gününüz bu ülke şartlarında ve gündeminde nelerle devam eder, etmeyi başarır ya da. Ve bizim için bir şarkı seçer misiniz finalde. Hayatınızın şarkısı olabilir, şu anki ruh halinizin ya da bilemedim, seçim sizin :)

Ben aslında İşletme mezunuyum, tezli yüksek lisans da bitirdim, dolayısıyla hem akademide hem kurumsal hayatta hem de startup hayatında yıllarca çalıştım. Hepsinden ayrı bir şey öğrendim. Ülke gündeminden, şartlarından bağımsız, insanın mutlaka kendini geliştirebileceği tarafları ve dünyaya katabileceği güzellikler olduğuna inanarak, her gün kendimi aşmaya çalıştığım, kendi halinde bir hayatım var.

Hayatımın olmazsa olmazları; sevdiklerim, müzik ve spor. İki yıldır ağırlık kaldırıyorum ve cross fit varyasyonu egzersizlerden oluşan programlar takip ediyorum. Beni inanılmaz mutlu ediyor, fiziksel katkısından öte, mental dayanıklılık ve farkındalık adına bana kattığı dönüşüme çok minnettarım. Son olarak, Ella Fitzgerald & Joe Pass versiyonu bir “Nature Boy” ile size bir kucak dolusu sevgiler göndermek isterim. Bu harika röportaj için teşekkürler.

 

 

Şenceylik Düetler

 

 

Yeni bir ayın ilk günleri ve ilk söyleşisi. Geçtiğimiz ay Kreşendo açılış konserinin de konuğu olan Şenceylik, bir süredir Müzik Ekspres'in de radarında olan ve merak ettiğimiz seslerindendi. Şarkılarını dinledik, paylaştık ama yolumuz ilk defa o gece sahnede (CRR) kesişti. Belirlenen konsept gereği o gece cover şarkılarla sesini duysak da o konserin hemen ertesinde akustik bir EP çalışması hemen yayında bekledi bizi. Bu vesile bu yılın ilk günlerinde yayınladığı "Eteğimdeki Taşlar" albümüne bir kere daha selam verdik ki söyleşimizde de okuyacaksınız bu çalışmasının ondaki yerini ve heyecanını. Ben de bu sürecin devamında kendisini konuk etmek ve tüm bu yolculuğunu uzun…

Genel Bakış

0

Kullanıcı Oylaması: 4.9 ( 1 oy)

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*