EDİTÖRDEN
Anasayfa / SÖYLEŞİLER / Vincent Baykal Ada

Vincent Baykal Ada

“Haftanın Söyleşisi” ne güzel ki hız kesmiyor ve bir süredir de dinlediğimiz ama uzun uzun konuşalım da istediğimiz müzisyen dostlarımızı konuk ediyoruz.

İyi bir müzik dinleyicisi mutlaka Sapan grubunu anımsar. 2014 yılında ilk albümleri “Anlık İzler”i yayınlayan grup devamında bir de single eklemişti müzik kariyerine. Daha sonra yollar ayrılsa bile o süre içinde birçok önemli konsere imza atmışlardı ve hatta bazı  müzik yarışmalarında dereceler de kazanmıştı.

O grupla profesyonel müzik yaşantısına başlayan Vincent Baykal Ada yoluna kısa bir ara verdikten sonra tek başına devam etmiş ve ilk single çalışmasını 2020 yılında yayınlamıştı. O günden bugüne de single ya da EP, Türkçe ya da İngilizce, akustik ya da düet birçok çalışmada buluşmuştuk. Müzik Ekspres olarak da tüm bu çalışmaları yayınladığı süreçte paylaşmaktan çok mutluyduk.

Yakın bir zaman önce bir konser çerçevesinde bir araya gelecektik ve merhaba diyecektim kendisine ilk kez ki program ertelendi. Ama birçok müzisyenle olduğu gibi kendisi ile imkanları zorladık ve yan yana gelemesek de sorularım ile yanıtlarını buluşturmayı başardık. Ve görebildiğim kadarı ile de eş zamanlı bir yurt dışı süreci vardı kendisinin ama bizi kırmadı ve vakit ayırabildi.

Ada’nın 3 şarkılık yeni EP’si Biraz Umutlu ve Çok Karanlık Bu Öfke, son şarkısı “Ve Çok Karanlık” ile henüz çok yeni tamamlandı. Bu EP’deki şarkılara ve beraberinde diğer tüm çalışmalarına sorularımız arasında yer vermeye çalıştık. Bir şekilde bir söyleşiden daha çok keyifle ayrıldık ki kendisine ve sevgili Ezgi Aktaş’a bir kere daha teşekkür ederim. Buluşacağımız nice şarkımız olsun.

Kadri Karahan

 

 

Öncelikle uzun zamandır çalışmalarınızı dinliyorum ve biraz daha yakından tanışalım istiyorum. Müzisyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmek başka bir meslek düşünmemek mi oldu en başta. Aileniz sizi bu anlamda ne kadar etkiledi. O dönemler bugünkü müziğinizin üzerinde nasıl bir yerde. Özetle her şey nasıl başladı, ilk adımlar nasıl atıldı?

Bebekliğimden itibaren babamın beste yapısına tanıklık ettim. Bu durum başlı başına teorize edilmemiş müzik bilgisi aktarımı olarak ifade edilebilir. Yetenek bir yere kadar. Sanırım maruz kaldığınız müzik, çevresel faktörler çok mühim. Babam ve annem bana yaklaşık 2 sene piyano dersi verdi çocukluğumda. Ancak grup müziği benim için orta okulda başladı. Dostum Yağız ile bir grup kurduk, 2000’lerin başıydı. Bir daha da bırakmadım müziği. Ancak lisans eğitimini hukuk üzerinde yaptım. Şu anda da aktif olarak avukatlık mesleğini icra ediyorum. Laf aramızda, zihnim/benliğim müzikte.

 

İlk profesyonellik sürecinize geldiğimde belki bin kere anlattınız ama ülkemizin ilk indie-rock gruplarından Sapan’dan bahsetmeden olmaz elbette. Sapan bir araya nasıl geldi, nasıl bir kitle yakaladı keza albümleri de oldu, yarışmalarda dereceleri de, birçok önemli festivalde sahne aldı derken yollar ayrıldı. Bugünkü müzikal çizginize baktığımızda Sapan ruhu hala devam ediyor diyebilir misiniz? Size tam olarak isteneni verdi mi, nasıl bir süreçten geçtiniz?

Sapan’n ilk temelleri lisede kuruldu esasında. Az önce ismini andım Yağız ile duo idik. Sapan adıyla o zaman şarkılar yapıyorduk. Üniversite döneminde Sapan biraz dinlendi. Daha sonra Hiko Hikmetov ile garaj üzerinden tanıştık, sonrasında Suzie isimli cover grubumuzdan tanıdığım Cihan da bize katıldı ve 2010 yılından 2017 yılına kadar inişli çıkışlı ama genel itibarıyla çok özel zamanlar geçirdik. Sapan ruhu tabii ki kısmen devam ediyor. Müzik benden çıktığı sürece hep bir Sapan izi olur sanırım. Sizce var mı?

Sapan’ın en önemli etkisi, bana 3 kardeş vermesi oldu (Tahsin sonradan katıldı, es geçmeyelim). Birbirimizi hala çok severiz. Biraz da bunu kaybetmemek için devam etmemeyi tercih ettik. Grup işleri karışık. Birkaç ilişkiyi aynı anda yürütmek demek.

 

 

Bir şekilde Sapan ile yollar neden ayrıldı demek istemiyorum ama Sapan’dan sonra yola tek başına devam etme kararı aldıktan sonra bir kısa ara verdiniz ama ardından gelen ilk şarkılar dinleyicinizi biraz şaşırttı. Fransız köklerinize vurgu yaptığınız ”Il Etait Une Fois” ve devamında “Gölgeler”e kadar gelen İngilizce şarkılar peki nasıl bir ruh haliydi, nasıl bir başlangıç ve devam oldu adınıza?

Şaşıracak kadar beni dinleyen birileri var ise ne güzel :)

Lisede zaten İngilizce sözlü şarkı yazarak başladım bu işe. Daha ziyade Anglo saxon gruplar dinledim gençliğimde. Hatta itiraf etmek gerekirse, 2010 yılı itibarıyla Türkçe rock ya da indie dinlemeye başlar oldum. O nedenle İngilizce şarkı yazmanın belli bir ruh haliyle bağlantısının olduğunu pek söyleyemem.

 

 

“Çocukluğumuzdan bu yana karşılaştığımız insanlar, bulunduğumuz yerler, tercihlerimiz hayatlarımıza şekil verir, değerler benimsememizi sağlar. Bazen de tüm bu geçmiş yaşanmışlıklar, adım atmamızı zorlaştırır, aklımızı karıştırır. Bu geçmişe, “Gölgeler” ismini verdim.”
dediğiniz ilk Türkçe sözlü bağımsız single bizim de Müzik Ekspres olarak sizinle ilk paylaşım yaptığınız şarkıydı. Peki burada bir itiraf ile mi karşı karşıyayız. Yani bir şekilde asıl yapmak istediğiniz ile günümüz müzik dünyası arasında bir gel-git mi yaşadınız; “Gölgeler” en çok neyin tasviriydi, yeni bir sayfa tam da burada mı başlıyordu?

“Gölgeler”, tam olarak peşinizi bırakmayan geçmişe dair his ve durumların tasviri. Geçmişi geride bırakmak gerekmiyor aslında. Ancak bugününüze etkisinin bilincinde olunması önemli sanırım. Geçmişe bilinçli bir etki alanı tanımak gerek. Bunu yapamadığım zamanlara ilişkin bir şarkı “Gölgeler”.

 

 

Sapan ile birlikte yol arkadaşlığı yaptığınız müzisyen dostunuz Hiko Hikmetov’a da bir selam verelim. Bir şekilde gruplar dağılır, yollar ayrılır ama dostluğunuz önce “Yollar” ile devam etti. Devamında da “Boşuna” isimli şarkıda buluştunuz. Yeniden bir şeyler üretmek hem kendi içinizde hem de dinleyici üzerinde nasıl bir yerde durdu?

Dinleyici nezdinden nasıl bir etki bıraktığına dair bir fikrim yok. Ancak Hiko ile Sapan’dan alışık olduğumuz bir üretim sürecini yeniden deneyimlemek oldukça keyifliydi. Hiko ile kendi projesi kapsamında birlikte çalışmaya devam ediyoruz. Kaydı tamamlanmış yeni bir şarkı yolda.

 

 

“Odamda” kişisel bir yüzleşme ve yaşadıklarımıza bir tür anlam verme çabası, “Bu Son Değil” koşullar ne olursa olsun yola devam etme kararlılığı, “Bulutların Üstünde” iki karşıtlığın karşımıza çıkışı” derken aslında her şarkınızda bir ruh halimiz vardı. Sözleriniz hayattan ilham alıyor peki bu sözler müzikle nasıl tamamlanıyor. Şarkılar hanenizde nasıl doğuyor, nasıl hayata geçiyor?

İlk etapta aklıma genelde bir müzikal tema, armonik yürüyüş geliyor. Sözleri çoğunlukla sonradan yazarım. Hislerimin mütercimi önce müzik oluyor. Sözlerle birlikte hisler daha somut bir hale bürünüyor. Şarkı formu da müzik ile sözlerin bütünleştiği alan oluyor.

 

 

Bir yılın son günlerine gelirken üç çalışma ile seneyi tamamlıyorsunuz, aslında bir üçleme bu. “Biraz Umutlu ve Çok Karanlık Bu Öfke”. Peki birbirini ne kadar tamamlıyor ya da birbirinden ne kadar bağımsız bir yolculuktu bu sene içinde bizimle paylaştığınız bu şarkılar. Öfke ne zaman diner, karanlık nasıl aydınlanır, umut hep olacak mı? Siz bu şarkılarda en çok neyi sordunuz dinleyiciye, en çok neye yanıt aramalı ya da kendilerine?

Umut, öfke, kırgınlık, çaresizlik gibi duyguların hepsi birbirini besleyen durumlar/ruh halleri. Mutluluğun hedef olduğu bir hayata yaklaşım dayatılıyor. Ancak mutluluk zaman zaman yaşanacak bir his. Olup bitenle barışık olmak sanırım daha sürdürülebilir bir hal. Bunun arayışı biraz da bu EP. Uç farklı duyguyu barındıran 3 şarkı. Hepsi hayatta olmaya dair. Umutlu olmak için umut kıran hadiseleri tatmış olmak gerek. Bazen sakinleşebilmenin yolu öfkeyi atmaktan geçer. Tüm bu duygulara yer açmak ve deneyimlemek insanın kendisi ve çevresiyle barışık olabilmesinin ön şartı sanırım.

 

Bir müzisyen olarak bu yolculuktasınız ama ülkemizde müzisyen olmayı konuşalım istiyorum ki artıları varsa ne kadar artı eksileri varsa ne kadar eski. Şartların hiç de iyi olmadığı bu zamanlarda her şey ne kadar hareketli, bu hareketlilik içinde her şey ne kadar estetik. Siz neresindesiniz, müziğiniz neresinde, ruh haliniz neresinde bu akışın?

Bu sorulara yanıt verdiğim esnada sanırım daha olumlu bir ruh halindeyim. İşin aslı müzik yapmayı istemek şartlarla bağlantılı olmamalı. Şartlar motivasyonunuzu etkileyebilir tabii. Ama üretmek, kendini ifade etme arzusu şartlardan bağımsız olursa bence şarkı yazarı ya da müzisyen olunabilir.

Evet, zaman zaman eleştirel olabiliyorum, çevremde olup bitene. Müziğe genel olarak nasıl yaklaşıldığı dert edilebildiğim bir konu. Bu gerekli de bir şey. Eleştirel yaklaşım, sizden bağımsız yaşanan gelişmeleri anlamak, doğru okuyabilmek, zaman zaman baş kaldırmak
iyidir. Sadece hareket etmenize engel olmaması ve bahane üretmeye neden olmadığı sürece. Ben müzikle varım sanırım. Üretmek, dinlemek, icra etmek. Odaklandığım nokta da burası. Sektör hep değişimler yaşayacak. Kendimi sektörün durduğu noktaya göre
konumlandırmıyorum.

 

 

ve geçtiğimiz günlerde sizi de dinleyecektik ama yaşanan Taksim olayından sonra Bağımsız Müzik Günleri ertelendi. Bundan sonrası adına sahne adına peki başka buluşmalar olacak mı, sahne sizin için nasıl bir heyecan, nasıl bir atmosfer; gerek orada gerek sosyal medyada dinleyicileriniz ile nasıl bir dostluğunuz, ilişkiniz var?

Evet, Aralık ayına ertelenmişe benziyor. Netlik kazandığında bilgisini geçerim tabii.

Sahne benim nazarımda üretim sürecinin tamamlayıcı parçası. Olmazsa olmazı. Fakat tabii talep gerekli. Aksi halde konser pek de anlamlı değil. Sosyal medyada iletişimde olduğum birkaç dinleyicim var evet. Samimi ve eforsuz bir iletişim kurduğumu düşünüyorum ama tabii kendilerine sormak gerekir.

 

 

Söyleşimizin sonunda kısa sorular ile soluklanıyor ve bir şarkı ile veda ediyoruz.
Müzisyen olarak kimler sizi her daim etkiledi, kimleri dinlemekten hiç bıkmadınız?

Babamı (Selman Ada), Debussy’yi, Bach’ı, Django Reinhardt’ı, Manic Street Preachers’ın “This İs My Truth Tell Me Yours” albümünü, Baba filminin soundtrack’ini, Michael Jackson’ı, Verdi’nin Macbeth operasının Uvertürünü, The Maccabees’in “Given To The Wild” albümünü dinlemekten hiç sıkılmadım.

 

Mesela ilk aldığınız albümü anımsıyor musunuz?

Michael Jackson- “Thriller” ya da “Bad”. İkisinin de kaseti vardı, hangisini önce aldığımı anımsayamadım.

 

Gelinen süreçte hepsine tanıklık ettiniz; plaklar, kasetler, CD’ler ve şimdi de dijital müzik. Siz en çok hangisinde mutluydunuz, mutlusunuz ya da?

Dijital müzik en konforlusu. Fakat kaset ile ilişkim çocukluğa dayanıyor. Çocukken heyecanlar daha derin iz bırakıyor. Kaset diyeceğim bu nedenle.

 

Mutluluk demişken bir babasınız ve çocuğunuz da müzisyen olsun ister misiniz? Müzikle arası nasıl kendisinin mesela?

Maddi anlamda zorlanma ihtimalinin çok yüksek olması ihtimalini bir kenara bırakacak olursam, elbette çok isterim. Kendisi isteyecek tabii.İlgisi var oldukça. Ritmik bir yeteneği olduğu da şüphesiz. Ama bir şey demek için erken.

 

Konserlere gidelim yeniden mesela tanıklık ettiğiniz ve en unutamadığınız konser hangisiydi?

The Maccabees’in 2011 yılındaki Babylon konseri. Müthiş bir gruptu.

 

Bir gün özellikle keşke yolum kesişse dediğiniz bir müzisyen var mı?

Matthew Bellamy.

 

Genel olarak tarzınızın dışında müziklere ne kadar açıksınız, mesela sahne dışında bir cover yapmadınız bir cover olsa hangisi olurdu peki?

Tarz ile çok ilgilenmiyorum temelde. Fakat her tarzın belli sınırları olduğundan bazı tarzlar ile çok aram yok. Ben her şeyi dinlerim ifadesi bana biraz safsata gibi gelir bu nedenle. Müzik zevk işiyse, zevk de geliştirilen bir özellik ise, her şeyi dinlerim ifadesi ciddiye almak zor sanki. Ama gerçek şu ki, iyi müzik iyi müziktir. Genel kanının aksine müzik zevki tartışılır. Zevkler de tartışılır. Daha iyiye daha güzele ulaşabilmenin yolu algının gelişimindedir. Slogan ve safsatalar ile bir hayat geçmiyor ne yazık ki.

 

ve söyleşimizin sonunda bize bir şarkı armağan etseniz hangisi olurdu bu?

-M- Je dis aime

 

 

"Haftanın Söyleşisi" ne güzel ki hız kesmiyor ve bir süredir de dinlediğimiz ama uzun uzun konuşalım da istediğimiz müzisyen dostlarımızı konuk ediyoruz. İyi bir müzik dinleyicisi mutlaka Sapan grubunu anımsar. 2014 yılında ilk albümleri "Anlık İzler"i yayınlayan grup devamında bir de single eklemişti müzik kariyerine. Daha sonra yollar ayrılsa bile o süre içinde birçok önemli konsere imza atmışlardı ve hatta bazı  müzik yarışmalarında dereceler de kazanmıştı. O grupla profesyonel müzik yaşantısına başlayan Vincent Baykal Ada yoluna kısa bir ara verdikten sonra tek başına devam etmiş ve ilk single çalışmasını 2020 yılında yayınlamıştı. O günden bugüne de single ya da EP,…

Genel Bakış

0

Kullanıcı Oylaması: 4.9 ( 1 oy)

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*