Müzik Ekspres söyleşileri kısa bir aradan sonra bu kez pazartesi günleri yeniden sizlerle. Geri dönüşümüzün ilk konuğu genç besteci ve orkestra şefi, tanışmaktan ve konuk etmekten keyif duyduğumuz sevgili Yağız Oral.
Müzik yolculuğuna çok sesli korolarla ve elektro gitar çalarak başlayan müzisyen konservatuvar yıllarında bestecilik kariyerinin ilk adımlarını atıyor ve Bilkent İletişim ve Tasarım Departmanı işbirliğiyle deneysel kısa film projelerine müzik yazmaya başlıyor. Bunlar arasında “Wasty Talk” ve “Juncture” filmleri birçok festivale giderek adını duyuruyor. Viyana Müzik ve Gösteri Sanatları Üniversitesi öğrencileriyle bir atölye çalışması düzenleyerek konservatuvarda kaldığı süre boyunca üzerinde çalıştığı konser parçalarını seslendirme fırsatı da bulan müzisyen profesyonel kariyerine Amazon Prime’da yayınlanan piyanist ve eğitimci Emre Şen’in yazıp yönettiği, “Meeting” filmi ile başlıyor. Daha sonra hem Amerikan yapımı “3:15” gibi bağımsız projelerle hem de “Özgür Dünya” gibi gişe filmleriyle müzikal çeşitliliğini devam ettiriyor. Ardından Ronin: Two Souls, Compass of the Destiny ve Potato Arena gibi video oyunu projeleriyle oyun müzikleri bestelemeye başlıyor. Exxen’de yayınlanan belgesel Pascal, Antalya Altın Portakal Film Festivali ve Adana Altın Koza Film Festivali başta olmak üzere birçok festivalde yer alan dram filmi “Kabahat” filmine müzik yazarak film besteciliğini de duyurmaya devam ediyor.
Çok sesli korolarda birçok konserde yer alan Oral, besteciliğin yanı sıra şefliğe de ilgi duymaya başlıyor ve 2017 yılında tamamen bağımsız genç müzisyenlerden oluşan ve çok önemli ulusal konserler verecek olan Agora Senfoni Orkestrası’nı kuruyor. Müzisyenlerin karşılaştığı sorunlara bir çözüm niteliğinde kurulan bu orkestra UNICEF ile beraber tarımda çocuk işçiliği farkındalığı yararına konser düzenleyerek ilk konserini veriyor. 2017 yılından bu yana da Ankara Büyükşehir Belediyesi, Çankaya Belediyesi, Goethe Enstitüsü, Gloria Otelleri gibi kurumların desteğiyle pek çok konser gerçekleştiriyor. Oral’ın kurucu şefliğini ve müzik direktörlüğünü yapmakta olduğu Agora Senfoni Orkestrası, geçmişten günümüz bir çok duayen isimle çalışarak yolculuğuna devam ediyor.
Yağız Oral bu genç yaşta yakaladığı başarıyı ve gerçekleştirdiği kariyeri uzun yıllar devam ettirecek ve önümüzdeki yıllarda çok daha büyük projelerde karşılaşacağız ve kendisini alkışlamaya devam edeceğiz. Kendisine çok teşekkür ediyoruz ve Müzik Ekspres olarak yeniden görüşmeyi diliyoruz.
Kadri Karahan
Lise yıllarınızda gitar ile başladığınız müzik yolculuğunuz bugün kendini bambaşka bir yerde gösteriyor ve işte o yolu konuşalım istiyorum uzun uzun. Ama öncesinde gitarı yeniden elimize alalım ve o ilk heyecanınızı da konuşalım. Bir noktadan sonra size yetmediğini ve devamında işin daha büyük bir parçası olmayı kafaya koymanızı. Müzik o yıllarda nasıl geldi size dokundu ve o ilk adımlar neler oldu devamında.
Aslında gitar benim için her zaman müziğin başlangıç noktasından fazlası olarak kalacak. Her genç çocuk gibi benim de dinlemekten son derece keyif aldığım pek çok rock ve metal grubu vardı. Beni çeken en önemli nokta ise bu grupların enerjisiydi diyebilirim. Sonrasında hayatımda hiçbir şeye ayırmadığım kadar vakti gitara birden konsantre edince ne dersler kaldı ne de okulun kendisi. Günün 8-9 saatini gitar çalmaya ayırıyor, gece uyumuyor, gündüz okulda uyukluyordum. Gitara çok bağlanmıştım, çünkü ilk defa kendimi tam anlamıyla ifade edebileceğim bir yol bulmuştum. Müzik! Rock ve Metal ile başlayan maceram liselerarası müzik yarışmaları ve okul konserleri ile yerini biraz Blues ve Caz müziğe bıraktı. Çoksesli müzikle tanışana kadar gitar ile çok sıkı bir ilişkim vardı şeklinde özetleyebilirim.
Müziğin içinde sadece bir yerde durmak istemediniz ve bir yerde daha fazla sınırları zorlamak istediniz diyebilir miyiz devamında. Orada orkestra şefliği dikkatinizi çekti ve onun üzerine gitmeye karar verdiniz. Hatta öğreniyorum ki bunun için başta şevkiniz kırılmak istenmiş ama siz buna aldırmadan yola devam edip bir de senfoni orkestrası kurmuşsunuz. Bu kısım özellikle ilgimi çekti ve dinlemek istiyorum sürecinizi? Bu kolay bir adım olmamalı ama bir yandan da hayallerimize bir o kadar da inanmalı değil mi?
Şefliğe başlama ve orkestra kurma sürecini müzik yolculuğumun ilk dönüm noktası olarak nitelendiriyorum. Konservatuvar eğitimimin ilk yıllarında çok başarılı konserlere birlikte imza atmış olduğum bir koro hocam benden yeni müzikal projesi için orkestra toplayıp yönetmemi rica etmişti. Ben de o dönem yeniliğe oldukça açık bir müzisyen olarak hemen atılmıştım bu teklife. Bu müzikal proje iyisiyle kötüsüyle bittiğinde şeflik ile ilgili son derece motive olmuş, müziğin bu denli prestijli ve bir o kadar da sorumluluk gerektiren boyutunda yer almak istediğime kesin olarak karar vermiştim. Beni şeflik noktasına taşıyan
en önemli şey, içerisinde sonsuz ilham kaynağı bulduğum klasik müziğin dışında bir gün kendi eserlerimi yönetebilme potansiyelim olmuştu. Bu motivasyonun ardından ileride beraber de çalışacağım şeflik hocama konuyu açtığımda haklı olarak şeflik öğrenimimin o anki seviyem ve bilgi birikimim için henüz çok üst kademede olduğunu aktarmıştı. Pek kolay ikna olan biri değildim ve o an “bu öğrenimi, işi iş üstünde öğrenmek adı altında kendim yapacağım” diyerek orkestra kurma fikrini kafama koymuştum. Birlikte çalıştığı müzisyen sayısı 120’yi aşkın, bugüne dek pek çok önemli konser ve çalışmaya imza atan, şeflik deneyimimi kazandığım ve sayısız genç müzisyen için sahne imkânı sağlamış olan Agora Senfoni Orkestrası bu şekilde başladı.
Agora Symphony Orchestra’sı o günden bugüne yoluna devam ediyor ve öyle ki bu orkestraya paralel olarak AGOFON isimli kitlesel bir fonlama projesi de tarafınızdan hayata geçiyor. Özellikle pandemi döneminde de amacına tam olarak ulaşıyor diyebiliriz belki de. Burada hem orkestranızı hem de bu projeyi konuşabiliriz. Bir şef olarak bu arada altını da çizmeliyim genç bir şef olarak paylaştığınız bu heyecanı ve yaşattığınız bu anlamı kelimelere nasıl dökebilirsiniz?
Orkestranızı bize nasıl anlatabilir misiniz?
Agora Senfoni Orkestrası 2017 yılında genç müzisyenlerin yaşadığı sorunlara çözüm olabilme adına kurulmuş, kamuya ait bir orkestradır. Bu bağlamda müzisyenlerin yaşadığı sorunlar kısmını biraz açmak gerekirse; sürecin başında konservatuvar mezunlarının, açılmayan orkestra kadroları ve orkestra yetersizliğinden ötürü mesleklerini icra edemeyecekleri ve sahne tecrübesi kazanamayacakları bir ortam ile karşı karşıyaydık. Agora tam olarak bu sorunlara bir çözüm olabilmek, genç müzisyenlere sahne imkânı verilebilmesi ve birlikte kolektif bir bilinçle müzik yapmak için başlatılmış bir gençlik hareketidir aslında. İkinci ailem olarak dile getirdiğim bu orkestra, sadece genç müzisyenlere sahne ortamı sağlamakla kalmıyor, beraber büyüyüp gelişmek için yeni bir fırsat yaratıyor diyebilirim. Kendi içimizden solistler yetiştirdiğimiz, genç şef adaylarına destek verdiğimiz ve orkestra bünyesindeki sanatçıları işlerinde başarılı profesyonel müzisyenlerle araya getirdiğimiz bir atmosferden bahsediyorum. Bugüne dek içerisinde AGOFON projesinin de yer aldığı irili ufaklı birçok konser, çalıştay ve yardım projesi gerçekleştirdik. Konserlerimiz; CSO, Zorlu PSM, Gloria Arena ve MEB Şura gibi önemli sahnelerde, gerçekleştirdiğimiz çalıştaylar ise içerisinde Gülsin Onay, İbrahim Yazıcı ve Orhun Orhon gibi günümüzde de aktif olan çok değerli duayen müzisyenlerin de katılımıyla tamamlanmıştır. Gerçekleştirdiğimiz projelerin orkestranın kuruluş amacını da destekler nitelikte olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple orkestra ile gerçekleştirdiğimiz her iş benim için ayrı bir önem ve heyecan taşıyor. Pandemi döneminde orkestramızın daimî şefi ve sanat yönetmeni olan Murat Ömür Tuncer’in fikri ile başlamış olan AGOFON “evde kal” sürecinde insanlara sanat içerikleri üretip aynı zamanda fon sistemine dahil olan “Güneş Çocuklar” adı altında genç müzisyenlere burs imkânı tanımıştır.
Sizin adınıza heyecanlanmamız gereken bir de şöyle bir durum var ki Amazon Prime’dan Exxen’e birçok dijital platformdaki film ve dizilerin müziklerini yazdınız ve bir yandan da Amerika, Kanada, İngiltere gibi birçok ülkenin bağımsız film yapımlarına ve dünyaca ünlü oyunların müziklerine imza attınız. Şefliğinizin ile eş zamanlı öne çıkmaya başlayan bu süreç peki sizin için nasıl bir heyecan Nasıl bir hazırlık gerektiriyor ve her dizi-film-oyun sizi nasıl ruh halleri ya geçişleri ile karşılaştırıyor, tanıştırıyor?
Müzik benim için ne kadar gitarla çıktığım bir yolculuk veya sayısı 60 kişiyi aşkın bir senfoni orkestrası ile sahnede bu müziği en ince ayrıntısına kadar hissetmek olsa da aynı zamanda yaratıcılık ve en önemlisi bir hikâye anlatmak demek. İşte bu yüzden medya besteciliği profesyonel olarak müzikle tanıştığım günden bu yana en büyük hayalimdi diyebilirim. Film, Oyun ve reklam gibi birbirinden farklı yapımların içerisindeki hikayelere müziğim ile can vermek bu alanda yaşadığım en büyük tatminlerden biri. Çünkü benim için müzik, kendi dilimde hikâye anlatmaktan ibaret. Elbette projeden projeye çok çeşitli
hikâye ve atmosferle karşılaşıyorum. Bu da müziğin çok çeşitli versiyonlarını yazabileceğim bir zemin hazırlıyor. Her proje benim için farklı bir hikâye, atmosfer, müzik türü ve farklı bir dil anlamına geliyor.
Bu işin eğitimini alıyor ve zaman zaman evet çeşitli destekler de alıyor, orkestranızı olsun kendi motivasyonunuzu yüksek tutup güzel işler yapmaya devam ediyorsunuz. Bir yanda yaptığınız işlerin kendi içinde samimiyeti diğer yanda dünya üzerinde de ses getirmesi. Ama öyle bir yan da var ki ülkemiz müzik sektörü. Ama her şeye rağmen de bu ülkede yaşıyor ve tavrınızdan da ödün vermiyorsunuz görebildiğim kadar. Ne kadar mutlusunuz bu ülkenin bir müzisyeni olmaktan ve hak ettiğinizi aldığınızı düşünüyor musunuz ya da hiç bunlara takılmıyor musunuz?
Bu konuya değinmenize çok sevindim. Maalesef ülkemizdeki müzik dinleyicisinden ve kültür-sanat alanına verilen değerden oldukça rahatsızım. Orkestramız ile de çok kez mücadele ettiğimiz yegâne konudur kültür-sanat alanına yeterli ilgi alaka ve değerin gösterilmemesi. Kendi adıma şanslıyım ki reklam, oyun ve film alanında ülkemizde çok başarılı projeler yapılıyor, her dönem pek çok yeni fırsat doğuyor. Ancak bu alandaki etkileşimin iyiye gitmediğini öngörüyorum. Korkarım ki bu ve benzeri değersizliklere takılıyorum ister istemez. Ben elimden geldiğince sanatımı icra ederek müziğimle derdimi anlatmaya çalışıyorum. Yaptığım çalışmaların ciddi bir kısmının yurtdışı ayağı mevcut. Bunun İş alanımı büyütüp genişletmek için kaçınılmaz bir yol olduğunu düşünüyorum. Dilerim ilerleyen zamanlarda ülkemizde yetişen, yetişecek olan yetenekli genç besteci ve şef adaylarını daha iyi bir gelecek ve kültür-sanat hayatı bekliyordur.
Müzik sektörümüz demişken sizin dışardan hem müzisyen hem de dinleyici olarak bakışınız nasıl? Çalışma şansını bulduğunuz isimler kimler oldu ya da birlikte çalışmayı istediğiniz birileri var mı, sizin müziğinizi genellikle nasıl bir kitle takip ediyor, dinleyicileriniz ile nasıl bir dostluğunuz var, çalışmalarınız ve siz adına en çok neyi merak ediyorlar mesela?
İşin şeflik ve bestecilik tarafında aktif olarak yer alınca hem konservatuvar merkezli klasik müzik camiasından, hem de prodüksiyon tabanlı farklı dallardan yönetmen ve oyun yapımcılarıyla tanışıp çalışma şansı yakalayabiliyorsunuz. Sanırım çevrem ile ilgili kendimi en şanslı bulduğum kısım bu çeşitlilik durumu. Şeflik tarafında konservatuvar yıllarında beraber çalıştığım, sonrasında da uzun süre ders aldığım kıymetli hocam Orhun Orhon başta olmak üzere; İbrahim Yazıcı, Jan Schumacher gibi isimlerle çalışma fırsatı buldum. Bestecilik tarafında ise oyun müziklerinde oldukça başarılı ve kült yapımlarda yer almış hocam Clint Bajakian, Eric Whitacre, Doğa Ebrişim, Ömer Ahunbay ve Yıldıray Gürgen gibi isimlerle çalışma fırsatım oldu. Saydığım isimler dışında çok kıymetli yönetmen ve oyun yapımcılarıyla da projeler sayesinde tanışma ve çalışma fırsatı buldum. Bunlar arasında Burak Doğansoysal, Berk Alan, Onur Can Çaylı ve Can Pehlivanlı gibi isimler yer alıyor.
Bir söyleşinizde caz müziğin sizin için ayrı bir yerde olduğunu söylemişsiniz mesela, caz olsun klasik müzik olsun size göre ülkemizde dinleyici olarak nasıl bir yerde, kuşkusuz dinleyici olarak da büyük bir arşiviniz var, siz kimleri özellikle dinlemeyi seviyorsunuz? Kimleri dinleyerek başladınız bu yolculuğa ve bugün dahi kimleri hala aynı aşkla dinliyorsunuz? Birileri örnek alınacaksa kimler olmalı özellikle genç müzisyenler adına?
Elbette iyi bir müzisyen olabilmek, hele ki iyi bir besteci olabilmek için kuşkusuz çok kaliteli bir dinleyici olmanız gerekiyor. Bu noktada bahsettiğiniz gibi yıllardır geliştirdiğim ve sürekli yeni isimler keşfederek genişlettiğim bir müzik arşivim var. Her şeyin başında beni çoksesli müziğe doğrudan bağlayan en büyük etmen klasik müzik olmuştur. Bach ve Beethoven müzikleriyle beni etkileyen ilk iki isimdir. Daha sonra ise Brahms ve Tchaikovsky geliyor. Orkestra ile beraber müzikleri ilmek ilmek işleyerek çalışmak, o müziği onlarca enstrümanla beraber duymak da bu etkiyi artırdı diyebilirim. Ancak bunların dışında film müziği tarafında John Williams ve Hans Zimmer gibi iki kült isim var ki ilham almamak mümkün değil. Bu isimlerin film müzikleriyle bende yarattığı etki mesleği yapmak için bambaşka bir enerji sağlıyor. İlham kaynağı olma konusunda Alan Silvestri, James Newton Howard, John Powell da bahsettiğim iki ismi takip ediyorlar. Bununla beraber caz ve blues gitar yıllarımdan bu yana ayrılamadığım iki müzik türü. Çalıştığım projelerde de zaman zaman bu tür müzikler
karşıma çıkabiliyor. Dinlemekten çok keyif aldığım müzisyenler ise; Miles Davis, Bill Evans, Eric Clapton ve John Mayer’dir. “Fusion” müzik türünü icra eden, aktif olarak olağanüstü müzik yaptıklarını düşündüğüm ve sıklıkla dinlediğim yegâne grup ise Snarky Puppy’dir.
ve gelelim önümüzdeki günlerdeki projelere. Siz adına neler bekleyecek bizleri, sizinle nerede karşılaşacağız?
Son yıllarda sıklıkla reklam projelerinde besteci olarak yer aldım ancak önümüzdeki süreçte bunu biraz daha oyun tarafına çevirmek istiyorum. Yakın zamanda içlerinde Xbox tarafından desteklenenlerin de olduğu birçok projesinin bestecisi ve ses tasarımcısı olarak görev alacağım. Bununla beraber birkaç tane özel film projesi bekliyor beni. İçerisinde çok heyecanlandığım stop-motion tarzında bir yapım da olacak. Tüm bunlara ek olarak yeni kurmuş olduğum, film ve müzik projelerimi yürüteceğim Los Angeles merkezli şirketimizin anlaştığı markaların müziklerinden sorumlu olacağım. İlerleyen zamanlarda çalışacağımız tüm markaları buradan söyleyemiyor olsam da ilk anlaşmamız Türkiye’nin en prestijli markalarından biri olan Türk Hava Yolları olacak.
İnstagram Youtube