EDİTÖRDEN
Anasayfa / SÖYLEŞİLER / Evrim Ateşler

Evrim Ateşler

“Afieromenos sto Rembetiko” yani “Rembetikoya’ya Adanmış” isimli ilk albümünüz henüz çok yeni bizlerle buluştu. İzmirlisiniz ve öğreniyoruz ki piyanodan gitara, buzukiden curaya ve diğerlerine, pek çok enstrümana karşı bir ilginiz ve uzmanlığınız var. Peki nereden geldi bu tanışma isteği, müzik hayatınızda ilk kendini nerede, ne zaman gösterdi?

Öncelikle güzel dilekleriniz ve albüme gösterdiğiniz bu onur verici ilgi için sonsuz teşekkürler. 4 yaşında zatürre olmuş ve evdeyken kendisine meşgale olması için babasının aldığı piyano ile vakit geçirirken şans eseri müzisyen olmuş biriyim ben… Diğer enstrümanlarım ile daha sonraki yıllarda tanıştım. Ve uzun yıllar farklı müzik stillerinde, farklı enstrümanlar ve orkestralar ile çalıştım.

 Ve daha sonra Yunan müziğine olan ilginiz peşinizi bırakmadı ve 2007 yılında “Okeanos” isimli bir grup kurdunuz ve uzun yıllar sahnede birlikte yol aldınız. Bir şekilde müzikte ilk profesyonel yolculuğunuz diyebilir miyiz bu ekiple ve geçen süre, birçok önemli gecede – festivalde sahne, size neler kattı, nasıl buluşmalara imza atıldı birlikte?

Tam olarak diyemeyiz aslında çünkü Okeanos’tan önce de bazı orkestralar ile profesyonel çalışmalar yaptım. Lakin Okeanos; olmak istediğim yere en yakın milad oldu ve  bir müzik topluluğu olarak diğerlerinden farklı hedefleri ve kriterleri vardır. Ekipteki tüm müzisyen arkadaşlarım ile uzun süredir çalıyoruz ve kalıcı başarının önce istikrarda olduğuna inanıyoruz. Ekibi birlikte kurmaya karar verdiğim müzisyen arkadaşım Mert (Mert İşyar, buzuki) ile Okeanos öncesinden tanışıyoruz. Yaklaşık 20 yıllık dostluğumuz var ve bunun son 10 yılı aralıksız birlikte seyahat ettik ve çaldık ve uzun yıllar da böyle sürmesini diliyoruz.

 

Beraberinde tiyatro oyunları ve sinema film müziklerine de imza attığınızı biliyoruz ki önemli projelerde de yer alıyorsunuz. “Journey Through Smyna – İzmir’e Yolculuk” belgeseli bunlardan biri mesela. Sahne performansınızla başlayan bu buluşmalar devamında sizi nice festivale, nice tanışıklığa sürüklüyor. Bu yoğun akış birbirini nasıl tamamlıyor yani bir yerde nasıl yetişiliyor, bir yerde nasıl bir heyecan yaşanıyor?

“Journey Through Smyna – İzmir’e Yolculuk”; Yunan-Amerikalı yönetmen Chrysovalantis Stamelos ve Yunan yapımcı Georgia Papadopoulou’nun bir projesi… Bu proje aslında “Hello Anatolia” nın devam serisi ve kökleri ortak temellere dayanan müzisyenlerin modern dünyada oluşturduğu bir orkestranın (NeaBanda) o yıllara ait şarkıları arşivlerden çıkarıp, aslına bağlı kalarak, insanlara tekrar sunmasını ele almaktadır. 2 Yunan müzisyen arkadaşım Aris Konidaris (bas) ve Mihalis Bakalis (perküsyon) ile birlikte NeaBanda grubunu kurduktan sonra, Smyrneika müziğinin tarihini anlatan bu belgesel film için rol aldık ve doğrudan müzikleri biz çalmış olduk :) Amerika galasını Newyork Film Festivali’nde, Türkiye galasını Uluslararası İzmir Film Festivali’nde yaptık.

Aslında 3 müzik kimliği ile hayatıma devam ediyorum. İlki; önce kendi ruhu ve dinleyenler için enstrüman çalıp şarkı söyleyen adam; aktif müzisyen. Türkiye’de Okeanos’un, Yunanistan’da NeaBanda’nın solisti ve müzisyeni olarak sahne hayatıma devam ediyorum. Şu aralar haftada 6-7 sahne performansı sergiliyoruz. Tabi ki kaliteli uykunun ve iyi beslenmenin esas kural olduğu bir yaşam sürme zorunluluğum ile birlikte bu durumu iyice prensip haline getirdim. İkincisi; stüdyo kayıtları ve jenerik/soundtrack besteleri ve seslendirmenliği ile ilgili çalışmalar yapan müzisyen.. Arkadaşlarımın da plan programlarına göre şekilleniyoruz. Özellikle gece sahne sonrası kayıt oturumlarımız oluyor. Üçüncüsü; bütün bu yetişilmesi güç bazen kaos olan programın ağırlığını ve yorgunluğunu çocuklar ile atan eğitmen. Okulda eğitim veren bir müzik öğretmeni değilim lakin kendi stüdyomda ve özel derslerimde başarılı ve bilgili öğrenciler yetişmeyi esas edinmiş bir eğitmenim. Müzisyenim ve müzisyen yetiştiriyorum. Bu tempo fiziksel olarak beni yorsa da ruhum bundan besleniyor ne kadar fazla işe yararsam o kadar huzurlu uyuyabiliyormuşum gibi hissediyorum. Bu sebepten dolayı kaliteli uyku ve iyi beslenme ve başarılı bir plan program tekniği ile işleyen demir olabilirsiniz:)

Derken geçen yıl Atina’da kayıtlara başlıyorsunuz ve geleneksel İzmir ve Rembetika şarkıları sesinizden bir albüm üzerinde bize ulaşıyor. Tüm bu şarkılar bir kültüre ait ve hepsinin üzerinde bir değer, bir iz, bir tarih var. Doğal olarak hepsi bir bütün bu şarkıların ama siz nasıl bir seçki üzerinden gidiyorsunuz, şarkı seçimlerinde nasıl bir kritiğiniz var?

Uzun yıllardır Smyrneiko ve Rembetiko müzik stilleri ile ilgili profesyonel çalışmalar yapıyorum. Gerek kayıtlarda gerek canlı performanslarda… Benim durumum biraz bana göre :) Şöyle ki her zaman yaşadığınız yıla ait hissetmezsiniz kendinizi ve ruhunuzu dinleme ihtiyacı hissedersiniz çoğu zaman.. Şarkı seçimi ile ilgili çok zorlanmam. “Avlanma” diye tabi ettiğim nargile oturumlarım var :) Alkol ve sigara kullanmıyorum ancak günün bir kaç saati yalnız kalıp nargile ve kahve içiyorum. “Yorgunluk atma” da diyebiliriz :) Bu birkaç saat içinde rastgele şarkılar dinlerim genelde 60-70 adeti bulur. Bunları dinlerken farklı şeyler hissederim ve bu farklıklar içinde  -budur! dediğim herşeyi not alır, orjinaline ulaşır, deşifrelerini hazırlar ve repertuarıma alırım. Bir şarkı için artık sadece max. 7 dk. harcıyorum. İşte bu etkinliklere “Avlanma” diyorum :))

 

 

Albümde size Yunan müzisyenler eşlik ediyor ve ben kendilerini sizden dinleyelim, tanıyalım istiyorum. Kendileri ile geçen stüdyo süreci ve bir yandan telaşı, bir yandan mutluluğu…

Albümün prodüksiyon yönetimini Nikos Mermigkas ve NeaBanda’yı birlikte kurduğumuz müzisyen arkadaşım Mihalis Bakalis üstlendi. Önce duymak istediğimiz genel sese karar verdik. Bu albüm hangi tatta olmalıydı? Klasik ve orjinal plak kayıtlarını inceledim ve nasıl bir sound istediğimi paylaştım. O da bana istediğim lezzeti hangi müzisyenlerle birlikte yakalayabileceğimiz konusunda destek verdi. Zaten hepimiz arkadaşız. Nasıl biz Türkiye’de sürekli birlikte projeler içindeysek onlar da orada öyleler ve yeni bir takım kurduk… Perküsyonda Antonis Gerogiannis ve Mihalis Bakalis, kontrabas ile Nikos Gyras ki kendisi Yunanistan’ın sahip olduğu en önemli müzisyenlerden biridir, kemanda İbrahim Kurnaz; Okeanos ve NeaBanda’da birlikte çalıyoruz, gitarda Dimitris Sintos, buzuki-lavta-ud ve cura ile Nikos Mermigkas ve kendisi aynı zamanda prodüksiyon şirketimizin sahibi. Son olarak güzel kalbi ve pırıl pırıl sesi ile Aspasia Stratigou:) Aspasia uzun yıllardır kendi solo ve ekip çalışmalarının yanı sıra Yunanistan’ın yaşayan efsanesi Giorgos Dalaras’ın da orkestrasında bayan ses olarak sahne alıyor.

Albüm Yunanistan’da müzik severlerle buluştu ve yakın zamanda Türkiye’de ve birçok ülkede de yayınlanacak ama tüm digital platformlarda mevcut. Kuşkusuz ki henüz çok yeni ama ben size güzel tepkilerin, yansımaların ulaştığını düşünüyorum. Nasıl karşıladı dinleyiciniz sizi, nasıl bir buluşma oldu bu geçen zaman süreci içinde, ötesinde neler olacak, neler planlanıyor beraberinde?

Amerika’da dijital distribütörlük yapan bir şirketle anlaştım ve albümü tüm platformlara ekledik. Cdbaby, Amazon, Itunes, Spotify bunlardan birkaçı.. Aslında şu an Türkiye’de de satışa açığız ancak henüz müzik marketlere dağıtmadık. Çünkü Türkiye’de bir yapımcı firma ile anlaşmadım. Albüme ulaşmak isteyenler resmi web sitemizden bize ulaşabilirler. www.evrimatesler.com

Dinleyici çok mutlu oldu. İnanılmaz reaksiyonlar alıyorum, özellikle bu kültürün içine doğan, büyüyen, bu tatlarla yoğrulan insanlardan… Şimdi ilkbahar ve yaz için takvim hazırlıyoruz, konser hazırlıkları, Yunan adaları seyahatleri ve diğerleri. Dileyen herkes tüm bu detaylara sosyal medya hesaplarımdan ya da web sitemizden  ulaşabilir.

Müziğin evrenselliğinden biraz konuşalım istiyorum. Hani dili anlayalım ya da anlamayalım o yeri geldiğinde canımızı acıtmasından ya da yeri geldiğinde kendimizi ritmin içinde bulup kendimizden geçmemizden. Ama kuşkusuz ki kalp diye bir şey ve ona dokunması var. Sizce onun notaları nedir, nasıl başarır bunu müzik?

Bu çerçevede insanları 2’ye ayırabiliriz. Müziğin ona ne dediğini anlaması için mutlaka kendi dilinde müzik dinlemesi gerektiğini düşünenler ve dinledikleri herhangi bir müziğin içinde kendini bulanlar. Bu durumun açıklanmasının bir ifade ediliş biçimi olduğunu düşünmüyorum. Sadece hissedebilirsiniz ve anlarsınız ya da tam tersi. Ama fikrimce size nasıl ifade edebilirim? Başka dine, dile, renge ve/veya millete ait bir insan bir duyguyla o şarkıyı yazdıysa ve siz de dinlediğinizde sözleri anlayamasanız bile şarkının içinde kendinizi bulduğunuzda müzik evrenselliğini ilân etmiş oluyor…

 

 

Müzik yolculuğunuzda vazgeçemediğiniz isimler kimler diye de merak ediyorum. Gerek Türkiye’den gerek Yunanistan’dan ki kimler sizi etkilemiştir ya da dinleyicisi olmuşsunuzdur dünden bugüne. Özellikle böyle yolunuzun kesişmesini istediğiniz isimler ya da hayata geçirmeyi istediğiniz – dilediğiniz planlar – projeler var mı peki?

“Şöyle bir müzik zevkim var!” diye birşey diyemem aslında.. Çünkü herkesi ve herşeyi dinliyorum. Farklı enstrümanlar çalmaya da, çalmaya başladıktan sonra kendimi geliştirmeye de bu yardımcı oldu. Dünya müzisyenlerini ve stillerini, kendi tarzlarının diğerlerinden ayrılan karakteristik özelliklerini, özellikle dikkat ederek dinlemeye çalışıyorum ve dinlediğinizde her müzisyenin müziğinde kendi imzası olduğunu düşünürüm. Yani çaldığı enstrümanın kaydını dinlediğinizde yanınızdaki müzisyen arkadaşınızla aynı anda aynı ismi düşünüyorsanız bu durum biz müzisyenler için biraz daha önemli. Örnek vermek gerekirse, Manolis Pappos buzuki çaldığında, Hüsnü Şenlendirici klarnet üflediğinde, Dasho Kourti’nin akordeonunu ya da Göksel Baktagir’in kanununu ya da Dimitris Mystakidis’in, Paco de Lucia’nın gitarını duyduğunuzda kimseyle karıştıramazsınız. Seslerinde imzalarını hissettiren müzisyenlerin yaratıcılık yönlerinin biraz daha gelişmiş olduğunu düşünüyorum.

Yolumun kesişmesini istediğim O’nunla gerçekleşmesini istediğim projeler illâ ki var ! :) Lakin şu an açıklayamam, çünkü kısa bir süre sonra zaten dinleyici ile paylaşacağız ve sürprizi bozulsun istemiyorum :)

 

Yoğun bir çalışma süreci içindesiniz ki müziksiz bir gününüz yok ama son soruda müzisyen kimliğinizi bir yana bırakalım ve sizi hayatınızın diğer olmazsa olmaları ile de dinleyelim istiyorum. Orada neler, kimler ve nasıl bir portre var, hani vazgeçemediklerinizle, dünyanızın diğer renkleri ile…

Müzik sadece bir meslek değil benim için.. Yakından tanıyanlar ya da sosyal medyadan takip eden bir çok kişi bunu görüyor. Çalabildiğim ve üretebildiğim güne ve ana kadar yaşamak istiyorum sadece. Birşeyi yapmıyorsam, kalbim yap demiyordur. Mümkün oldukça realist ve net olmaya çalışıyorum. Bir çok insan gibi onlarca rengim yok hayatımda, siyah ve beyazdan ibaretim. Ama yaşadığım şu ana dek onlarca rengi olan o insanların bu renklerle henüz tanışmaya cesaretleri olmadığına da tanıklık ettim. Ben siyahtan beyaza giden skalada her tona hakimim kendi hayatımda ve bu durumdan oldukça mutluyum.

 

 

Evrim Ateşler / Afieromenos Sto Rembetiko

iTunes

“Afieromenos sto Rembetiko” yani “Rembetikoya’ya Adanmış” isimli ilk albümünüz henüz çok yeni bizlerle buluştu. İzmirlisiniz ve öğreniyoruz ki piyanodan gitara, buzukiden curaya ve diğerlerine, pek çok enstrümana karşı bir ilginiz ve uzmanlığınız var. Peki nereden geldi bu tanışma isteği, müzik hayatınızda ilk kendini nerede, ne zaman gösterdi? Öncelikle güzel dilekleriniz ve albüme gösterdiğiniz bu onur verici ilgi için sonsuz teşekkürler. 4 yaşında zatürre olmuş ve evdeyken kendisine meşgale olması için babasının aldığı piyano ile vakit geçirirken şans eseri müzisyen olmuş biriyim ben... Diğer enstrümanlarım ile daha sonraki yıllarda tanıştım. Ve uzun yıllar farklı müzik stillerinde, farklı enstrümanlar ve orkestralar ile…

Genel Bakış

Kullanıcı Oylaması: 4.78 ( 5 oy)

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*