EDİTÖRDEN
Anasayfa / Genel / Vedat Tozyılmaz

Vedat Tozyılmaz

Yeni şarkınız “Ben Üzgündüm” henüz çok yeni yayınlandı ama sizi bir süredir dinliyor ve takip ediyorduk, bu vesile biraz daha yakından tanıyalım istedik.
Müzik yolculuğunuz ile ilgili en dikkatimi çeken şey bu uğurda evden kaçmanız ve İstanbul’a gelmeniz olmuş. O güne kadar da kendi kendinize enstrüman çalmaya ve daha sonra şarkılar ortaya çıkarmaya başlamışsınız; tamamen o süreci dinleyerek başlayalım söyleşimize :)

Aslında evet. Ergenlik dönemimde müzik uğruna yapmadığım şey kalmadı nerdeyse . Bu hikaye de, o küçük şehrin hayatıma kazandırdığı farklı deneyimlerden biriydi. Muş, Bulanık doğumluyum üniversiteyi kazanana kadar da doğduğum şehrin getirdiği tüm zorlukları aşmaktan büyük bir keyif alıyordum. Mesela ilk gitar çalmaya çalışanlardan birisiydim ve etrafımdaki herkesten uzaylı muamelesi gördüğüm zamanlar çok oldu. Hatta daha garip bir hikaye anlatayım; o dönemde (çok uzak değil düşününce baya uzak aslında 2005’ler) ilk çaldığım gitar, yakın bir arkadaşıma Erzurum’dan hediye geldiği için, gitar teli satin almak için de en yakın yer yine orasıydı. Uzak olduğu için, av ve balık malzemesi satan bir yerden, misina alıp gitara takarak bir dönemi öyle atlattım. Dolayısıyla o dönemin zorluklarının, hayatımda, şu anki Vedat Abi’yi şekillendirmemde inanılmaz pozitif yansımaları oldu.

 

Bu yolculuğun hemen peşinden de eğitim süreciniz başlamış ki tamamen müzikten bağımsız bu kez mühendislik sayfası açmışsınız kendinize. Alınan o eğitim peki siz iç mimarlığa taşıdı ve bu hala da devam eden bir başka bir mesleğiniz, bu durumdan yani oradan ne kadar memnunsunuz?

İlk soruda da belirttiğim gibi, zorluklarla uğraşmak benim için her zaman daha keyifli oluyor. Nedenini bilmiyorum ama sıradan olan her şeye karşı bir yapım var. Üniversite tercihi yaparken, tamamen İstanbul üzerine kuruluydu planlarım. Öyle kariyer hedefi, büyük bir meslek seçimi gibi idealist bir yaklaşımım olmadı. Ta ki üniversiteyi bitirine kadar. Çünkü üniversitede aslında sadece müziğin değil, sanatın da benim kendimi ifade etmemi sağlayan en büyük şey olduğunu keşfedince, mimarlığa yöneldim. Mekan tasarlamak, o mekana anlam katmak, hayalleri gerçeğe dönüştüren başka bir motivasyon alanıydı benim için. Bu yüzden yüksek lisansımı Mimarlık’ta İç Mekan Tasarımı üzerine tamamladım. 2017’de mezun oldum.

Fakat iş maratonum 2014’te Nişantaşı’nda kendi ofisimi açmakla başladı. Çok güzel rastlantılar oldu hayatımda. Yurtiçinde ve yurtdışında çok keyifli işlere imza attım. Aralarında Dünyaca ünlü müzisyenimiz; Fazıl Say’ın evini tasarlamak ve yapmak bu işlerden bir tanesiydi. Son olarak yeni Istanbul havalimanı vip ve cip lounge projesiyle de bu alandaki ilerleyişimi taçlandırdığımı hissediyorum. Her iki mesleğim de, heyecanımı yüksek tutan, arayışıma katkı sağlayan beni ben yapan şeyleri ortaya çıkaran gerçekliğim olduğu için, her saniyesini büyük bir keyif ile yaşıyorum.

 

Siz bir söyleşinizde müzikle ilgili insanların kendi iç dünyasına yönelik farkındalığı oluşturmayı amaçladığınızı söylemişsiniz ki yayınlanan ilk şarkınız “Sevgi Lazım” da tam da bu amaçla yola çıkmış sanırım.
İlk şarkınızdı, ilk heyecanınız; nasıl bir yolculuk oldu sizin için, nasıl tepkiler aldı dinleyicinizden ki yayınlandıktan kısa bir süre karantina günlerimiz başladı. Şirketiniz Avrupa Müzik ile tam olarak neler planlandı, yeni şarkı da kendilerinden yayınlandı, neler olacak önümüzdeki günlerde.

Evet biraz rötarlı bir çıkış oldu. Ama tam istediğim gibi, beni yani Vedat Abi’yi oluşturan dengede bir şarkı ile giriş yaptım. Üstüne birkaç ay sonra corona olayı başladı. Yaşadıklarımız, olaylar, ilişkiler, beklentiler, etrafımızda cereyan eden ve fiziksel organlarımıza yansıyan her şey, beni büyük bir buhrana sürüklüyordu. Bir yerde çıkış arıyorsunuz ama o yolun, sadece kendi içinizden geçtiğini fark etmek, anlamak için de yine bunları yaşamak ve hissetmekten geçiyor sanırım. Bu arayış beni yine olmayan bir şeyi ortaya çıkarmaya itti ve çok radikal bir karar alarak, kendi çizdiğim yolda, kimsenin yapmadığı bir müzik tarzında, kendimle ve arkadaşlarımla konuştuğum sorguladığım konuları, şarkılarıma taşımaya başladım. Aslında şarkılarıma taşımadım. Bu olaylar benim melodik sohbetlerim, müzikal söyleyişlerim oldu. “Sevgi Lazım”da bu düşüncelerimin temelini oluşturan sözler ve müzik ile en doğru şarkı oldu. O şarkının enerjisi ve hikayesi de çok garip. Hiç planda yokken, başka bir şarkıya hazırlanırken, yakın Dostum ve aranjörüm Burakcan Güneren’in fikriyle çıkardık. İyi ki de çıkardık. Her dinleyişimde o pozitifliği, o gerçekliği hissediyorum. Hatta sosyal medyadaki paylaşımlara da yansımış. İnsanlar “Sevgi Lazım”ı çok güzel anlarında paylaşıyorlar. Bu detayı yakalamak bence çok önemliydi. Kısmende olsa başardığımızı düşünüyorum.
Yakın zamanda ‘Farkına Var’ isimli şarkı için hazırlanıyoruz ve kalben inanıyorum ki bu şarkıda herkes kendi iç dünyasındaki bazı detayları keşfedecekler. Avrupa Müzik sevgili Cengiz Erdem’in, inanılmaz desteği var. Zaten patronum gibi değil abi-kardeş ilişkisi içerisinde etkileşimimiz. O yüzden daha gerçekçi ve samimi ilerliyoruz. En azından benim için öyle.

 

Sosyal medya sayfalarınızda cover şarkılara da yer veriyorsunuz ki seçkiye bakınca tek bir tarzın yorumcusu değilsiniz, farklı farklı birçok şarkı ile karşılaşıyoruz; bir şarkı sizin için nasıl kriterlerden geçiyor, öncelikle sizi daha sonra dinleyiciyi nasıl etkiliyor, dinleyici tam olarak ne bekliyor bir müzisyenden; aradaki bağ nasıl kurulmalı; sizin dinleyicileriniz ile aranızda nasıl bir dostluk var bu anlamda.

Sizin de bildiğiniz üzere, sosyal media platformlarında bir şekilde aktif olmak zorunda kalıyorsunuz. Öteki türlü herşey çok hızlı olduğu için unutulmaya yüz tutuyor. Bir dönem çok yoğun şekilde, kendime yakıştırdığım, söylemekten keyif aldığım ve benim için anlamı olan şarkıları coverladım. Tarz ayrımı bence müzikteki gerçekliği öldürüyor. Çünkü ruh hallerimiz o kadar değişken ki, kendimi bir tarza adadım desem yalan söylemiş olurum. Ahmet Kaya şarkılarının zamanı ayrı, Sezen Aksu’nun,Müslüm Gürses’in, Hüsnü Arkan’ın Birsen Tezer’in hepsinin ayrı bir titreşimi var hayatımda. Hissiyata ve düşünmeye önem veren bi yapım olduğu için dışa aktarımım da bu paralellikte oldu. Haliyle dinleyiciye de bu hisleri bir şekilde geçirdiğimi düşünüyorum. Onlara da Vedat Abi gibi geldiğimi seziyorum. Nedense benden büyükler bile hep abi diyorlar. Dostluğumuz bu yönde ve ben bu durumdan oldukça keyif alıyorum.

Şimdi konu biraz derinleşecek ki bu kısım adına heyecanlıyım. “Şablon” isimli bir şarkı yayınladınız. Daha sonra bu şarkı ile beraber bir başka video serisi başlattınız ki Vedat Abi ismi ile gelen bu videolarda coronavirüsün psikolojik dünyamıza anlık etkileriyle, ilerleyen süreçte yaşatacağı travmatik durumlardan kurtulmak için neler yapmamız gerektiğine değindiniz.
O süreçte özellikle ihtiyacım varken yakalama şansım olmadı ama daha sonra o günden bugüne tim videolarınızı izledim, özellikle de Twitter sayfanızda hayata dair düştüğünüz tüm notları tek tek irdeledim ve devamı için de sürekli sayfanızdayım. Peki Vedat abi’nin hikayesi nedir, hayatımıza nasıl dahil oldu hatta belki de hayatımıza nasıl ilaç oldu?

Bu konu için bir büyüğe danışmak gerekebilir. Şaka bi yana az öncede belirttiğim üzere, klişeleşmiş ve monotonlaşmış hayatımız, bizi sürekli kalıplar içerisinde yaşamaya itiyor ve ne yazık ki çok azımız bunun farkında. Kaçırdığım en önemli nokta, anın içinde anı yaşamıyor olmamdı. Vedat Abi bu kaosun içinden, meditasyon yaptığım anda ortaya çıkan bir karakter oldu. Kesinlikle saygısızlık olarak algılanmasın, herkesin söylediği şeyleri şarkılarıma taşımak istemiyordum. Kendi yolumu arıyordum. Tabiki cover yapıyorum, sahnelerde o güzel şarkıları tek bir ağızla söylüyoruz bu ayrı bi konu ama benim yaptığım müziğin, sözleri, teması farklı olmak zorundaydı ki, taş üstüne taş koyabileyim. Bu amaçla önce “Sevgi Lazım” çıktı ve peşine de pandemi sürecinde oluşan boşluğu da, Youtube’de sadece 8 bölümden oluşan Vedat Abi ile anlatmaya çalıştım. Sadece coronavirus değil, doğduğumuz günden, şu anki halimize kadar, bizi belirli şablonlara yerleştiren zihniyete karşı başkaldırıştı bu benim için. Şablon adlı şarkımın hem klibi hem sözleri bu protest duruşu sergileyen en önemli çalışmalardan biri oldu.

Sizin de bu konuları takip ediyor olmanız açıkcası inanılmaz şekilde gururumu okşadı. Çünkü genelde bu çukura düşen daha doğrusu bana göre uyanışa geçen herkes, kendini çok yalnız hissediyor. En azından benim ilk bir kaç senem bu konuyla ilgili hep insanlara, enerji, varoluş, tekamül, amaç, frekans üzerine kafalarını ütülememle geçti. Ne mutlu ki şu an bu konuları bilinçli bir şekilde konuşup en azından birbirimizi anlamaya çalıştığımız bir dönem içerisine girdik. Bu yüzden karantina süreci benim için önemli virajlardan birisi oldu.

 

Geçtiğimiz süreç hepimize mutsuz bir yaz bıraktı. Güldük ettik, yüzdük eğilendik belki ama tam da şu süreç yeni bir sendromun içindeyiz; normal şartlarda bile üzüldüğüm bu yaz sonu hallerim şu an yani bu sene daha da dipte. Yeniden şehrin kaosuna döneceğim, yeniden nefesim kesilecek, belki günlerce evden çıkmayacağım; psikolojik olarak kendimi zaten iyi hissetmedim bir kere daha hiç iyi hissetmeyeceğim.
Tam da bu günlere Vedat abinin bize söyleyecekleri ne olabilir?

Hepimiz kendi evrenimizi, kendi dünyamızı yaratıyoruz. Şu an Afrika’da bize göre hiçbir şeyin tam olmadığı bir coğrafyada yaşayan ve gerçekten mutlu olan binlerce insan var. Dolayısıyla, gelecek ile beklentilerimiz, geçmişimiz ile gelen bilinçaltımız, bizi zaten illüzyon olan bu fiziksel madde düzleminde yanılgıya düşürmemeli. Geçmişi de, geleceği de şimdinin içinde yaşıyoruz ve gerçekten ne düşünürsek ona dönüşüyoruz. Bu yüzden ‘Andır yaşamak andadır. Hayat nefes aldığındadır’.

 

Söyleşimizin sonunda kısa kısa sorularım var yanıtları da kısa olabilir uzun olabilir, fark etmez :)
Size neyi sormadım mesela, şunu da sorabilirdin dediğiniz bir soru ne olabilirdi :)

Sorulacak her şeyi, şimdiki zaman, mekan, kişiye göre en mükemmel derecede sordunuz. Teşekkür ederim bu güzel yaklaşımınız için.

Belki birçok müzisyeni dinlediniz, sevdiniz, ama en özeli hep o oldu dediğiniz isim kim?

Müziği bir kişiye yormak, kendime yapacağım en büyük haksızlık olur diye düşünüyorum. Çünkü ses daha doğrusu frekans, o kadar önemli ki hayatımda, bazen çok sevdiğim şarkıyı bile dinlemek eziyet, bazen de en garip şarkıyı bile sahnede söylediğim oluyor.

 

Bir klasik sorum. Geldiğimiz digital dünyadaki müzik piyasasından mutlu musunuz? Plaklar, kasetler, cdler gördük geçirdik, siz en çok hangisini sevdiniz?

Kaset dönemi çocuğuyum. Halen evimde 200’den fazla orjinal kasetim var. Plaklar da var ama kasetin her zaman yeri ve anısı farklı olmuştur benim için. Çünkü ilk kayıtlarımı hep kaset üzerine yapar, üstüne başka bir teypten kendi sesimi çaldırıp, diğer bir teypten üstüne tiers yaptığım zamanları asla unutamam.

 

Son dönemlerde kimleri keyifle dinliyorsunuz; bir gün için çalışmak istediğiniz bir müzisyen var mı?

Birsen Tezer aşığıyım. Zamanında blog sayfamda, yüzlerce satır 2.cihan albümünün kritiği yazmışlığım var. Onun dışında, ülkemizdeki alternatif müziğin ilerleyişi, sound ve söz anlamında çok keyifli ve anlamlı bir hale geldi. Birsen Tezer ile bir düet yapmanın hayali beni çok heyecanlandırıyor.

 

İyi bir müzisyen olmayı birkaç kelimede nasıl tanımlarsınız peki?

Kendi gerçekliğini, hikayesini, melodisine, sözlerine taşıyan herkesin hisleri benim için çok önemli. İyi bir müzisyen ya da iyi bir insan olmanın en rasyonel tanımı bana göre bu. Gerçek olmak.

 

Ya müziğin sustuğu yer, orada neler yapıyorsunuz, hayatınızın diğer renkleri nelerdir mesela, neler ile mutlusunuzdur?

Genelde çok yoğun bir tempoda geçiyor bir günüm. Gündüzleri şantiyede, geceleri sahnede olduğum için oldukça aktif bir yaşantım var bu durumdan oldukça keyif alıyorum. Arkadaşlarımla sık sık bir araya geliyoruz. Bir araya geldiğimiz anda bile sohbetten, şarkılar çıkıyor. Yakın dostlarım ve benim için önemli müzisyenlerden Ekin Kepçeli, İsmail Ozan, Anıl & Enis Kaplanoğlu, Abdullah Can, Burakcan Güneren ve Tuba Kaya’ya da buradan kucak dolusu. Ayrıca konu açılmışken – reklam olmazsa eğer- Çarşamba günleri Beşiktaş Akustikhane sahnesinde bu tayfa ile birlikte çok keyifli sahne yapıyoruz. Sizleri de İstanbul’a dönüşte beklerim.

 

Peki ya aşk? Onu nasıl tanımlıyorsunuz, nasıl bir aşıksınız?

Aşk, geçirdiğim her saniyenin içinde olması gereken kilit nokta. Birşeye aşıksanız herşeyi ile yaşar ve tadını çıkarırsınız. Bence bunun kişi, mekan, zaman ile sınırı yok. O yüzden hayatıma tesir eden iyi-kötü herşeye aşığım.

 

O halde söyleşimizin sonunda hayatınızın en aşk şarkısını alalım ve öyle tamamlayalım bu keyifli sohbeti?

Zaaflarına bir gece hatalarına bir Nilüfer ile sevgili Müslüm Gürses – Nilüfer; Yıllardır sahneye bu şarkıyla giriş yapıp, Melamet Hırkası – Haydar Haydar ile de kapanış yapıyoruz. Bu iki şarkı da çok özeldir.

Çok keyifli ve özel bir söyleyişi oldu benim için. Sevgi dolu ve müzik ile, huzurla anın içinde kalmanız dileğiyle…

 

 

 

 

Vedat Tozyılmaz Sosyal Medya

 

İnstagram

Twitter

Youtube

 

 

Yeni şarkınız “Ben Üzgündüm” henüz çok yeni yayınlandı ama sizi bir süredir dinliyor ve takip ediyorduk, bu vesile biraz daha yakından tanıyalım istedik. Müzik yolculuğunuz ile ilgili en dikkatimi çeken şey bu uğurda evden kaçmanız ve İstanbul’a gelmeniz olmuş. O güne kadar da kendi kendinize enstrüman çalmaya ve daha sonra şarkılar ortaya çıkarmaya başlamışsınız; tamamen o süreci dinleyerek başlayalım söyleşimize :) Aslında evet. Ergenlik dönemimde müzik uğruna yapmadığım şey kalmadı nerdeyse . Bu hikaye de, o küçük şehrin hayatıma kazandırdığı farklı deneyimlerden biriydi. Muş, Bulanık doğumluyum üniversiteyi kazanana kadar da doğduğum şehrin getirdiği tüm zorlukları aşmaktan büyük bir keyif alıyordum.…

Genel Bakış

Kullanıcı Oylaması: 4.5 ( 2 oy)

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*