EDİTÖRDEN

Berker

Nisan ayının ilk günü, her ne kadar bahar mevsiminin ikinci ayında olsak da bir günümüz başka bir günü tutmuyor, sürekli bir dengesizlik içindeyiz. Hayatın ve ülkenin klasik sorunlarını, sancılarını bir yana bırakacak olup işimiz ve iyileştirenimiz müziğe gelecek olursak hızlı, hareketli bir sürecin içindeyiz yine. 

Bu süreç içinde ne yazık ki beklenen popüler isimler işleri bile uzun bir süre etkisini üzerimizde hissettirmiyor ki bu bence olumsuz bir durum değil, bizler de bence bu dayatma isimlerden ve işlerden sıkılıp bağımsız müzisyenlerle tanışma fırsatı yakalıyoruz ki Ekspres’im en sevdiği hallerden biri bu. Öyle bir hal aldık ki kapımızı çalan bir şarkı vesilesi bir müzisyenin  aslında ürettikleri diğer işleri de yakalama şansını bulabiliyoruz. 

Rotamız ayda bir İzmir’e düşüyor ki bu hafta da oradayız. Aldığı eğitimi tamamlar tamamlamaz ilk meyvelerini dinleyicisi ile buluşturmaya başlayan genç bir müzisyen Berker. “En Zor Senaryo” isimli bir grupla ilk kez ismini duyduğumuz ve işin eğitiminden gelen müzisyen bu ekiple birlikte Fatma Turgut ve TNK’den Caner Karamukluoğlu’nun desteğini alıyor. Devamında solo işlerine odaklanıyor ve biri cover olmak üzere iki yeni çalışma ile karşımıza çıkıyor.

Geçtiğimiz ay yeni şarkısı “Obsesif Kompulsif”i yayınlayan müzisyen bu kez biraz daha farklı bir sound ile buluşmayı deniyor bizlerle. Bakıldığı zaman gerek stüdyo gerekse klip hallerinde çıtayı biraz daha yükselttiği ve daha emin adımlarla yürümek adına bu kez yol aldığında şahit oluyoruz. Ortak arkadaşlarımız olmasına rağmen ben bu yeni şarkısı ile tanıdım sevgili Berker’i ama diskografisinde “Gamzedeyim” şarkısına getirdiği şahane düzenlemeyi ve yorumu beraberinde iki de kendi bestesini dinleme şansını buldum. Eminim bu sene içinde daha sık karşılaşacağız. Henüz tanışmadıysanız bahar enerjisi tadında gerçekleştirdiğimiz söyleşimize bekliyoruz sizleri ve kendisine ve İzmir’e sevgilerimizi, selamlarımızı yolluyoruz bir kere daha.

Kadri Karahan

 

 

Ekspres son günlerde İzmir’den müzisyenler ile çok sık karşılaşıyor. Sen de İzmirlisin ve küçük yaşlarda müzikle tanışan birisin. İlk müzik heyecanın ne oldu peki daha sonrası nasıl bir eğitim süreci yaşadın ki bu süreç seni konservatuara yönlendirdi. Ya sonra neler oldu. Eğitim ve amatör sürecinden alalım seni tanımaya.

Küçük yaşlarımdan itibaren, kendi kendime şarkı söylemeyi, müzik dinlemeyi çok severdim, hatta ilk defa çekme bir kasette Queen ile karşılaşmıştım 6-7 yaşlarındaydım, akşama kadar çıldırmıştım bu kim bu kim diye babam eve gelince aklımdaki bütün soruları gidermişti :)

İlk ulaşabileceğim enstrüman blok flüt olduğu için hemen ona sardım ama zamanla sıkıldım gitar tutkusu başladı; evdekilerin başının etini yedim sonunda aldılar. Sonra ortaokul ve lise sürecinde kendimi geliştirmeye çabaladım. Lisede ilk defa müzik gruplarında şarkı söylemeye gitar çalmaya başladım, başarısız süreçler de oldu. Lise son sınıfta bir beste yarışmasında birincilik almam beni biraz motive etti.

Ankara’daydık, sonunda İzmir’e tam anlamı ile yerleşme kararı aldık; burada biraz daha profesyonel oluşumlarda yer aldım artık sahneye çıkabiliyordum ama müziği daha fazla anlamak ne yaptığımın farkında olabilmek için konservatuar öğrencisi olmaya karar verdim. 5 sene geçirdim okulda aynı zamanda da beste yapmaya gayret ettim, sıfırdan bir şeyler yapmaya üretmeye bayılıyordum yeni gruplar ve oluşumlarda olmaya başladım bu süreç böyle devam etti…

 

Yine bu geçiş sürecinde sanırım bir grup kurduğunu ve Ankara’da o dönem müzik yaptığını, devamında da bir müzik yarışmasında finale kaldığını öğreniyoruz. Elbette ilk ve önemli heyecanlar, hem amatör hem de profesyonel ilk buluşmalar. Peki bu deneyimler seni hayata, sahnelere, bugün geldiğin noktaya nasıl hazırladı, hafızanda nasıl bir yerde duruyor heyecanı?

Finale kaldığımız zaman İzmir’deyiz, aslında müzik ve yarışma yan yana durmamalı bana kalırsa, bir türlü özdeştiremedim oldum olası, sahneye çıkan insanların duyguları inanılmaz ince bir çizgide; o sahnelere çıkınca bunu tecrübe ettim. Müzisyenlerin ve seyircinin baktığı hissettiği yeri yakınlaştırabilirsek sanırım daha güzel bir duygu alışverişi gerçekleşecek, bugüne baktığımda yalnız olmayı, kabul etmeyi, dinginliği , yazarak, şarkı söyleyerek olabildiğince estetik ve samimi bir biçimde duygularımı paylaşmaktan çekinmemem gerektiğini öğrendim ama insanların küçücük şeylerde bile yarıştıklarını görüyorum en iyi ben yaparım sloganı zihinlerinde öğrencilere üzülüyorum öğrenmekten çok yarış yapmaya zorlanıyorlar, psikolojileri iyi değil. Heyecanlandığım üzüldüğüm, sevindiğim sahneler hayata bakışımı zamanla değiştirdi. Yarışmıyorum! Paylaşıyorum! Başarmak, başaramamak kaygısı yok! Sohbet ediyorum sesleniyorum sadece!

 

 

2018 yılında En Zor Senaryo ismi ile sözü, müziği sana ait, prodüktörlüğünü Fatma Turgut’un yaptığı “Bilmezsin” isimli şarkıda karşılaşıyor birçok kişi adınla ki güzel bir ekipten güzel bir şarkı olarak hanelere ekleniyor. Ama daha sonra bu ekip yan yana gelmiyor ve senaryo orada öylece kalıyor. Nasıl bir araya gelindi, neden devam edilmedi, o süreçte neler oldu?

Güzel bir oluşumdu, düzenlemesini Caner Karamukluoğlu ve prodüktörlüğünü Fatma Turgut yapmıştı ikisi de çok kıymetli insanlar onlarla çalışmak çok şey kattı. Müzik grubu olmak zor bir durum çoğu zaman bunu anlatmak bile zor, farklı fikirlerin beraber dans etmesi, uzun bir km yapmak, zaman kavramını, beraber yavaşlatıp hızlandırmak, dengede kalmak olağan üstü bir çaba gerektiriyor, bu gibi unsurlar projeyi rafa kaldırmamıza neden oldu 20-30 yıllık gruplarda ne hikayeler vardır kim bilir? :) Her şey güllük gülistanlık gitmiyor…

Solo kariyerinin ilk şarkısı “Bin Suçu Var” oluyor ki sonrası ve son şarkında dahil çalışmalarında bir isim dikkatimi çekiyor ki Caner Karamukluoğlu. Sanırım yakaladığınız uyum birbirinizi hiç bırakmadı ve sanırım sahne performanslarında da buluştunuz sık sık. ve evet TNK’yi severiz. Biraz bu dostluğunuzu, bu müzikal birlikteliği konuşalım istiyorum. Nasıl başladı, nasıl devam etti?

Fatma Turgut tanıştırdı bizi diğer proje için zaten çok sevdiğim bir grup TNK ve Caner’de müzikal deha dediğimiz insanlardan kendisi, uzun vadede dostluğumuz oluştu insan olarak da harika biri, albüm sürecinde yanındaydım bir şarkıya elektrik ve akustik gitarlarda katkım oldu bundan inanılmaz  mutlu oldum çünkü düşünün sevdiğiniz dinlediğiniz bir grupta bir gün hem sahneye çıkıyor hem de albümde çalıyorsunuz benim için heyecanlı ve didaktik bir süreç oldu şu an da benim albümüm için çalışıp konuşuyoruz :)

 

Senin düzenlediğin ve ilk – tek coverın da benim ilgimi çekti. “Gamzedeyim” birçok müzisyenden birçok kere ses buldu; cover sahnede belki evet ama yayınlanması üzere bir şekilde istediğin bir şey miydi; bu şarkı nasıl öne çıktı ve genel olarak gelen yorumlara baktığımda o farklı ruhu sevmiş dinleyici, sen nasıl tepkiler aldın ve en önemli soru seninle mesela neden o süreçte tanışmadık mesela, neler eksikti?

O dönem pandemideydik, bende evde kendimce yorumlayıp söylüyordum klip çekilecek bir ortam da yoktu kardeşimle tek kamera bir şeyler yaptık ve yayınladık. Bestecilerin ruh hallerini, tabiatını, şarkıyı ilk yaptığı anın nasıl olduğunu her zaman çok merak ederim. Tatyos Efendi’nin hayatı gerçekten çok zormuş! Ben şarkının bu kadar hızlı yapılmış olabileceğini düşünmedim belki kendisi de sonradan hızlandırmış olabilir orası muamma; e tabi Türk müziği enstrümanlarını kullanmadan hızını yavaşlatarak başka bir açıdan baktım kulakların alıştığı durumdan çıktım, herkesin sevdiği sahiplendiği mazisi olan bir şarkı yadırgandığı da oldu çok sevildiği de oldu; ama bunun bilincindeydim, beklentisiz bir paylaşımdı bu; deminde söylediğim gibi yarışmıyorum deniyorum.

“Hey Onbeşli” türküsü mesela anlattığı başka bir şey ama insanlar duyunca oynuyor. Yavaş halleri var yapılmaya başlandı, gerçek kimliğini bulmuş, melodik yapı ve sözler bazen duygusal olarak ters düşebiliyor! herkesin elinde bir hayır pankartı var, fikirlerde de böyleyiz, giyim tarzında, ikili ilişkilerde de dinlemiyoruz fanatik bir yanımız var, değişemez bitti! Değişmedi o orda duruyor sadece bak böyle bir yansıması da varmış bakış açısına umarım geliriz, biliyor musunuz?

“Gamzedeyim’i yanaktaki gamze sanan insan sayısı hiçte azımsanmayacak oranda. Yeni bir şey deneyen, var olan kalıptan çıkan herkesi takdir ediyorum aynı zamanda üzülüyorum biri Wolfgang Amadeus Mozart biri de Orhan Veli Kanık neler neler yazıldı, söylendi adamcağıza Bu kadar cesaretli olmayı barındırmamalı bu iş bence. Ya da incitici olmamalı.

 

Yine geçen sene bir şarkın yayınlandı: Söz Kendime. Bu şarkından vesile biraz ilhamını konuşalım istiyorum. Söz yazmak, müzik yapmak, düzenleme ve enstrümanlar ile bir müzisyen olarak neresinde görüyorsun bu akışın, hayallerin, hedeflerin neler? Şarkıların en çok neyi anlatıyor ve müziğini tam olarak nasıl tanımlıyorsun?

İçimde yaşadığım biraz dürtüsel biraz içgüdüsel bir durum söz yazıp bestelemek, neden yaptığınızı anlayamazsınız kendimi çok iyi hissediyorum. Yanıtı bence yeterli bir cevap değil, genelde şöyle bir anlayış var bu işle ilgilenen insanlar için ünlü olmak için uğraşıyor ! Aksine, hiç bir sanatçı arkadaşımın böyle olmadığını biliyorum onlar ve ben tabiatımızı yaşıyoruz.

İlhamla olur olmadık zamanlarda buluşuyorum aklımda tutup geliştirmek için yalnızlaşmaya çalışıyorum ya da  eve koşuyorum :) Enstrüman konusunun sonu yok tabi ki kendimi daha iyi ifade edebilmek için sürekli çalışıyorum, hiç bir zaman süperim demedim kendime ya da başkasına, söz yazarlığında da git gide gelişiyorum daha çok yazmaya denemeye devam ediyorum ama iki jenerasyon arasında kaldık dil değişmeye, başka bir hal almaya başladı, jargonlar değişti aynı zamanda estetik duruşu da benim kuşağımdaki kalemler için çok düşünülesi bir durum!

Şarkılarımda daha çok ikili ilişkiler, insan psikolojisi, aşk ve bazı toplum konularına muhalif anlatımlar var, ama tamamen kendimi anlatamamış durumdayım sanırım bunu bir kaç albümle gerçekleştirebileceğim çünkü bu beni üzüyor! Anlaşılamamak anlatamamak ya da belli bir yerde görülmek. Hedefim, daha fazla paylaşmak benimle aynı duyguları hisseden bir kitle ile buluşmak.

 

 

Yeni şarkın “Obsesif Kompulsif” ile biraz daha iddialı bir yaklaşım içinde bir devam hali gördüm sanki. Yaklaşık 1.5 yıl önce bestelediğini ve ağlanacak halimize biraz esprili bir dille yaklaşmaya çalıştığını vurguluyorsun ve “morale ihtiyacımız var” diyorsun, dilerim hepimize iyi gelir şarkın. Elbette ki sürecini ve detaylarını çok merak ediyorum.

Yine pandemi süreci içinde besteledim, bence insan psikolojisini aşırı zorlayan bir süreçti fiziksel bir ortamda sıkışmak başka bir level ama insanın kendi zihninde sıkışması gerçekten çok üzücü, biraz çevremden biraz kendimden yola çıkarak gördüklerim duyduklarımla yazdım depresyon hapı kullanmayan kalmamış resmen Prozac her evin ecza dolabında, nezle ilacı gibi.

Caner’le  paylaştım şarkıyı o sevdi düzenlemesini yapmayı kabul etti, farklı bir sound istedik ve yaptık yenileşme derdindeyiz her zaman, bir de yaptığınız x şarkısı sizin soundunuza girmek zorunda değil, şarkı hangi kıyafeti istiyorsa onu giydirmeli o yüzden bazen radikal davranabiliyorum hatta albümü dinleyince bu dediğim daha çok anlaşılacaktır; kayıt sürecinde Ankara’dan müzisyen dostum Erman Erdoğan davulda eşlik etti mix mastering’i harika adam Çağan Tunalı’ya emanet ettim ki iyi ki yaptım vokal kaydını da Babajim stüdyosundan canım Burak Serter aldı bu süreç bitince klip gündeme geldi yine kardeşimle  çalıştım Berk Dalyanoğlu ile klip yönetmenliğini üstlendi onunla çalışırken kendimi daha rahat hissediyorum O’da çok yenilikçi, dünyayı takip eden biri, başarılı bir iş çıkardığını düşünüyorum.

ve önümüzdeki süreç ülke adına bizi neler bekleyecek bilmiyoruz ama müzik adına güzelliklerle karşılaşmaya devam dileyelim, sen neler dileyebilirsin, seninle bundan sonrasında nerelerde karşılaşalım, planlar, projeler nedir? Yine bu hızlı müzik piyasası içinde kendini nasıl bir yerde görüyorsun, sen bu akışa yetişebiliyor musun?

Dediğiniz gibi neler olacak bilmiyoruz tek temennim mutlu, huzurlu ve gelecek kaygısı olmayan bir toplum.

Geçen gün bir haber okudum dijital platformda dinleyici ile hiç buluşmamış 30 milyon şarkı olduğunu öğrendim rakamın doğruluk seviyesini bilmiyorum ama bu rakam doğru olmasa bile dinlenmemiş bir çok arkadaşım var  eminim!  Eskiden belli başlı birkaç mecra vardı,, şimdi kocaman bir okyanus, düşünün evde oturuyorsunuz ben şarkı çıkartıyorum ve bundan haberiniz yok karşınıza çıkma ihtimalim yüzde kaç bilmiyorum böyle bir problemimiz var eğer no name  bir durumdaysanız başka bir savaşınız daha oluyor kendinizi duyurmak! Bundan sonraki hedef daha fazla üretmek paylaşmak ve aynı frekanstaki dostlarla buluşmak.

 

 

Finale doğru kısa sorular, kısa yanıtlar :)
Müzik yolculuğunda sana en çok kim ilham verdi, en sıkı dinleyicisi olduğun müzisyenler kimler?

Tabi ki ilk  Queen, Coldplay, Bill Conti, Rocky müziklerinin efsanesi.

Bir gün bir şarkıda, sahnede, bir projede birlikte çalışmak istediğin biri var mı?

Şebnem Ferah ile bir şarkı çok söylemek isterdim :)

 

Kasetlere yetişebildin mi bilmiyorum ama onlar, CD’ler, yeniden doğan plaklar ve dijital müzik… sen en çok hangisini sevdin?

Kasetlere yetiştim ve en çok kasetleri sevdim o ruhu biliyorum.

İlk gittiğin konseri anımsıyor musun, en son kimin konserini izledin mesela?

Ankara’da bir Haluk Levent konseriydi, son konser Mor ve Ötesi oldu.

 

Obsesif kompulsif bir kişinin ayrıntılara, düzene ve kurallara aşırı odaklanma gösterdiği ve genellikle günlük yaşamı engelleyecek şekilde mükemmel bir sonuç elde etme ihtiyacı gösterdiği kronik bir durum olarak tanımlanıyor, öyle misin, takıntıların var mıdır hayatın içinde :)

Takıntılarım yok:) ama bazen fazla odaklanabiliyorum ya da hiç odaklanamıyorum:)

Peki hayatının diğer renkleri nelerdir, neler vazgeçilmezdir senin için, olmazsa olmazlarındandır?

Benim için olmazsa olmaz merhamet! Bu kavramdan uzak olan her şeyden her durumdan kendimi uzak tutarım.

 

ve son olarak bizim için bir şarkı seçmeni istiyoruz ki keşke ben yazsaydım, besteleseydim, söyleseydim dediğin bir şarkı olsun mesela.

Bu genç yaşında kaybettiğim babamın en sevdiği ve benim de en sevdiğim şarkı “Show Must Go On” olur :)

 

 

Nisan ayının ilk günü, her ne kadar bahar mevsiminin ikinci ayında olsak da bir günümüz başka bir günü tutmuyor, sürekli bir dengesizlik içindeyiz. Hayatın ve ülkenin klasik sorunlarını, sancılarını bir yana bırakacak olup işimiz ve iyileştirenimiz müziğe gelecek olursak hızlı, hareketli bir sürecin içindeyiz yine.  Bu süreç içinde ne yazık ki beklenen popüler isimler işleri bile uzun bir süre etkisini üzerimizde hissettirmiyor ki bu bence olumsuz bir durum değil, bizler de bence bu dayatma isimlerden ve işlerden sıkılıp bağımsız müzisyenlerle tanışma fırsatı yakalıyoruz ki Ekspres'im en sevdiği hallerden biri bu. Öyle bir hal aldık ki kapımızı çalan bir şarkı vesilesi…

Genel Bakış

0

Kullanıcı Oylaması: 4.73 ( 2 oy)

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*