EDİTÖRDEN
Anasayfa / USTALAR / Özdemir Erdoğan

Özdemir Erdoğan

İkinci Bahar, Pervane, Canım Senle Olmak İstiyor, Kumsalda, Keman Öğretmeni, Küçük Bir Aşk Masalı, Fahriye Abla, Duyduk Duymadık Demeyin, Baharda Kuşlar Gibi, Paranın Ne Önemi Var, Gurbet, Yak Bir Sigara ve daha nicesi …

1968 yılında yayınlıyor ilk 45’liklerini Özdemir Erdoğan ki buradan yola çıkarak 47 yıldır bir kere ses buluyor şarkılar diyebiliyoruz ama elbette öncesi var, o çünkü müziğin içinde doğuyor. Annesi ve dayısı klasik müzik sanatçısı, doğal olarak Mozart, Bach, Chopin, onları dinleyerek büyüyor.

Yakın tarihte iki albüm birden yayınlıyor Erdoğan. Biri “Türkiye Jazz Tarihinde Işıksız Kalanlar” ki Yesari Asım Ersoy’dan Kaptanzade Ali Bey’e, Sonny Rollins’ten Miles Davis’e şarkılara enstrümantal dokunuşlar katıyor. Bir diğer albüm ise “Unutulmayan Besteler Güfteler Dizilerde” ki bu yılın ilk günlerinde yayınlanıyor. 80’ler, Kara Para Aşk, Güneşi Beklerken, Kiraz Mevsimi ve daha nice dizide yer alan şarkılarını bir arada sunuyor dinleyicilerine hani bir yerde best of gibi bir yerde de remix versiyonlarla daha heyecan verici.

Özdemir Erdoğan geçtiğimiz günlerde Pendik Yunus Emre Kültür Merkezi’nde bir konser gerçekleştirdi. Sahnede 1,5 saat kadar kalan sanatçı konserde sevilen şarkılarını seslendirdi, dinleyicilere anılarını anlattı. Sonrası Müzik Ekspres ekibi olarak (ben, Burak Abatay, Murat Can Güvem) kulisine konuk olduk ve sorularımızı tüm içtenliği ile yanıtladı.

“Ustalar” Özdemir Erdoğan ile başlıyor…

Özdemir Erdoğan
Türk pop müziğinden Türk halk müziğine, sanat müziğine, caza ki siz notaların her rengine dokundunuz, dinleyicilerinizi her renge buladınız, peki müzik böyle bir şey mi, bir tarz ya da çizgi tanımamak mı, her birinde o içtenliği bozmadan, tavizler vermeden yol almayı nasıl başardınız?

Ben genelde bunu müzisyenlere izah ediyorum çünkü halkın anlaması çok zor biraz. Şöyle; müzik dediğimiz şeyin alfabesi on iki tane nota. Bu on iki notanın çeşitli şekillerde kullanılışı ile ortaya bir müzik çıkıyor. Şimdi bu müziğin kalitesi o müziğin türü ile ilgili olamaz. Benim iddiam bu; bir müziğin kalitesi türü ile ilgili değildir. Bir müziğin kalitesi o müziği ele alıp aranje eden, icra eden kişinin kalitesi ile doğru orantılıdır. Yani şu müzik kaliteli, bu değil durumu yok ortada aslında, ben öyle düşünmüyorum zaten her türün iyisi, kötüsü var. Beni mesela bir Aşık Veysel de etkiliyor bir Miles Davis de. Demek ki müzikte teknolojiden daha evvel bir bakirlik olayı var.

Gençlerin güzel şeyler yaptığına tanık olabiliyorum ülkemizde. Atatürk 1930’larda Bela Bartok’u ülkemize çağırdı, yanına da Adnan Saygun’u verdi ve birlikte tüm Anadolu’yu dolaştılar. Ve Bartok’un mesela çok enteresan izlenimleri, tavsiyeleri oldu sonrası Atatürk’e. Ben mesela bir Orhan Gencebay’ın ya da İbrahim Tatlıses’in bir şarkısını aldığım, aranje ettiğim zaman benim dinleyicim bana çok kızıyor, tepki veriyor. Ben senin müziğini, bestelerini dinlemeye geliyorum, neden bunlarla uğraşıyorsun? E adam güzel bir şey yapmış, ben de bu güzelliğe bir evrensel boyut katmaya çalışıyorum. Mesela şu an aklıma geldi: Saza Niye Gelmedin. O yörenin, insanın kendi içinden bulup çıkarttığı olağanüstü güzel bir türkü. Ben tamam türkü olarak bir “Gurbet” yaptım ama ne bileyim böyle bir türkü ya da Tatlıses’in “Mavi Mavi”, “Gülüm Benim” gibi türküler falan hiç aklıma gelmedi. Bu besteleri alıp bir Quincy Jones’un eline verseniz müthiş bir zenginlik olur bir kere.

Ben bir Jones değilim elbette ön planda bir şarkıcıyım, besteciyim, ufak tefek düzenlemeler yapıyorum. Ama ne bileyim yurt dışında çeşitli müzisyenlerle çaldım ettim ama; mesela geçenlerde bir caz dergisine yazdım; dediler ki; işte şöyle bir şey var. Bir Türk eserini alıyorsunuz, bunu aranje ediyorsunuz, arada da bir caz solosu atıyorsunuz, ama bu yine de doğal durmuyor, o Amerikan cazı monte edilmiş gibi duruyor. İdeal olan şudur, ideal olan hem Türk musikisini çok iyi bilmek hem de Amerikan modern müziğini bilmek. Bunu çok iyi bilen bir kişi emprovize yaptığı zaman o başka hiçbir soloya benzemez, özel bir şey olur; bunu çıkartmak lazım. Benim son albümümde ya da öncekilerde yaptığım nedir. Önce Türk melodilerinin uluslararası platformlarda yer almasını sağlamak. Benim melodim aslında bir Amerikalı caz müzisyeninin çaldığı melodiden farksız bir melodidir, o on iki notadan oluşmuştur.

Şu anda mesela aklıma İsmail Altunsaray geldi, bayılıyorum ona, müthiş bir adam. Benim şimdi imkanım, zamanım olsa ben onun yaptığı her şeyi alıp evrensel bir tarzda sunmak isterim. İşte bunu İzmir’de senfoni orkestrası ile yaptık, başka orkestralarla falan yaptık, başka bir şey oluyor.

Mesela bakın Yunanlı, Brezilyalı, Hintli, Cezayirli yaptı, bir sürü millet dünya üzerinde müzikte kendine bir yer yarattı. Bizim müziğimizin nesi eksik, bizim müziğimiz nefis ama bunu ele alma biçiminde bir enteresanlık var. Ben bunu yıllarca yapmadım mı ama ben enterne edildim. Çünkü Amerika bunu istemedi, bizim müziğimizi istemedi. Ben Warner Bros’un patronu ile aynı masada bunları konuştum. Onlar Orient müzik istemiyorlar. Onlar ne bileyim bugün ortaya konan, ortada olan popüler müziği istiyorlar, işte Madonna’nın, Lady Gaga’nın falan yaptığı şeyler. Bir de kendi klasik caz müziğini korumak istiyorlar, bunu oryentalleştirmek istemiyorlar. Bunu da kim yapıyorsa onu alt ediyorlar. Türkiye’de bugün basın, medya bile yüzde doksan Amerikalıların etkisi altında değil mi zaten. Bu kadar caz konserleri oluyor ülkemizde düşünün, ne bileyim bir Erkan Oğur geldi aklıma şu an, bir Levent Altındağ, bir Erdem Sökmen, nasıl özel müzisyenler, bu adamlara bir şans verilmez mi? Diyorlar ki hayır kardeşim, evrenseli biz satacağız, siz giremezsiniz.

Özdemir Erdoğan
Bunun aksini savunmak da yerelleşme politikası ya da yereli genele yayma politikası da ona benzer bir politika değil mi?

Ben Amerika’da bir konferansta şunu söyledim. Her millet kendi ürettiği kültürle ya da geleneksel kültürü ile gururlanmak hakkına sahiptir. Düşünebiliyor musunuz böyle bir trend var. Her millet kendi ürettiği şeylerle gururlanmak, dışarda tanıtmak ister. Amerika kültürü gelir bize, kendini sergiler, buna kimse hayır diyemez. Ama bu kültür geldiği vakit benim kültürümü yok ediyor, emperyalizm işte bu demek. Ben geçenlerde İngiltere’de bir dizi konserler verecektim, iptal edildi, neden? Bana vize vermediler. Düşünebiliyor musunuz, böyle şeylerle karşılaşıyoruz, sizi süründürüyorlar, ben onların sanatçılarını böyle mi karşılıyorum, böyle bir eşitsizlik var, baskı var. Bırakın ben gidip sergileyeyim işimi, beğenen beğensin, beğenmeyen beğenmesin, bana neden, bana nasıl vize engeli koyarsın.

“Türkiye Jazz Tarihinde Işıksız Kalanlar” ve ise “Unutulmayan Besteler Güfteler Dizilerde” yeni albümleriniz?

Burada da bir sürü spekülasyonlar oluyor. Mesela caz albümünü bir türlü miks edemedik ve bir yerde benim için bir bitmiş albüm değildir.

Bir başka duruşunuz da şu ki siz albümlerinizi hep kendi şirketiniz bünyesinde yayınladınız, diğer şirketlerle, yapımcılarla uğraşmak zorunda kalmadınız.

“Özgün Caz Denemeleri” isimli albümüm, kimse bilmez bunu burada söyleyeyim tam 70 bin adet sattı o albüm. Ama düşünün ki ülkemizde bugüne kadar düzenlenen caz festivallerinin birisine bile davet edilmedim. Bakın başka bir şey var. İKSV’nin yönetim kurulunda Kerem Görsev dayanamamış ve benim için “Özdemir enteresan şeyler yapıyor, müthiş bir dinleyicisi var, plakları satıyor, değerlendirelim” demiş ama benim için onun yolu kesik denmiş. O zamanın yönetim kurulundan alınan yanıt bu, ne kesik, kim kesik, neden kesik, kimden kesik? Ondan sonra gelen tekliflerle Amerika’lara, başka yerlere giden isimlere laf ediyorlar, e görüyoruz burada olanı, benim kızım gitti mesela Amerika’da şu an, başta çok kızdım, üzüldüm falan ama sonra hak verdim. Amerika’lıyım diyor, burada başka türlü yaşatmazlar, istemezler seni diyor, onlar gibi olacaksın, davranacaksın. Bana Warner Bros’un patronu dedi bizzat, benim istediğim gibi müzik yapacaksın, İngilizcen böyle sokak İngilizcesi gibi olacak, git altı ay sokaklarda dolaş öğren belki ben sana o zaman bir şeyler verebilirim ama sana bir şey vaat etmiyorum dedi. Benim insanım bu ritimle sabaha kalkacak, bu ritimle elini yüzünü yıkayacak, bu ritimle çalışacak, sokakta yürüyecek, senin o mistik müziğini istemiyorum diye de ekledi.

Peki bizim müzisyenlerimiz ne yapacak, neler yapmalılar çalışmalarını uluslararası bir yere götürebilmeleri adına?

Benim kaybedecek bir şeyim yok diye ben direniyorum ya da bazıları var ki demin bahsettiğimiz isimler, müzisyenler gibi, bu adamlar neden üretim yapmasın? Fakat ben bu riske neden gireyim, zaten çalıyorum, paramı alıyorum, işimi yapıyorum, neden mücadele edeyim diyor adamlar. Ha şu an için bir güç yok ki yaptıkları uluslararası bir boyuta taşınsın, orada isimleri tanınsın. Zaten önde olan birkaç firma var ki onlar zaten direk Amerika’ya teslim olmuş, onlar değil, e kim yapacak bunu.

Özdemir Erdoğan
Eurovision’da mesela son yıllarda önemli başarılar aldı katılan isimler, gruplar ama öyle de kaldı?

Orada, oralarda, o görünen başarılarda neler döndüğünü bilen biliyor zaten, ödenen paralar, satın almalar, lobiler falan. Onları konuşmaya kalkarsak…

Peki günümüz müziğine nasıl yaklaşıyorsunuz, müzisyenlerini nasıl buluyorsunuz, neler öneriyorsunuz?

Benim ilk başlardaki amacım bu çocuklara da bir şeyler yapabilmekti, keşke para kazanabilseydim de yapabilseydim. Hatta çok istiyorum. Bir de zamanla alakalı, ben hala kendimi geliştirmek için çalışıyorum, günde iki saat gitar elimde oluyor sürekli.

Biri benim şarkısı istediği vakit ben ona ahkam kesmem. O kişi alsın onu kendi kafasına göre yapsın. Benim Unkapanı’nda bir yerim var; getiriyorlar bazen dinletiyorlar ve soruyorlar: Ağabey bu satar mı? Valla kelin merhemi olsa kendi kafasına sürer :) Ben bir şeyin güzel olup olmadığını şahsi olarak söyleyebilirim ama satıp satmaması hadisesi beni aşan bir şey.

Beğendiğim isimler var. Örneğin Cenk Erdoğan’dan çok ümitliyim, enerjisi var, güzel şeyler üretiyor. Bilal Karaman’da öyle ama sanki biraz tutucu duruşlarında. Hüsnü Şenlendirici geliyor aklıma, mesela yerelliği muhafaza ederek ötelere gitmeyi tercih etmiş.

Mesela benim 72’de yaptığım “Bana Ellerini Ver” şimdi ortalığı yıkıyor. Zamanın ne göstereceği belli olmaz ki. Ama bugün hala sevilmesinde, alkışlanmasında tek sebep var: Samimiyet. Samimi olmalarını öneriyorum yapacakları işlerde.

Özdemir Erdoğan
Ama o dönem yaptığınız bu şarkı olsun, diğer birçok şarkınız bugün hala aynı heyecanla dinleniyor, bugünlerin şarkıları belki yarınlarda anlaşılmayacak. Nedir bunun sırrı size göre?

Bakın benim şirket kurma sebebim de budur ki az önce yarım kalmıştı o sorunuza da buradan devam edelim. Ben bir caz albüm yapmayı o zaman Unkapanı’nda bir firmaya empoze edemezdim. “Hayatım Şarkılar” isimli bir albümüm içinde de “Ölü Gözüyle İzlenimler” isimli bir şarkım var. Ölmüş bir adam orada çevresine bakıyor, bu kadar fıttırma bir şey olabilir mi Hatta o şarkıyı Konak Sineması’nda Sezen Aksu tabutun içinde falan okumuştu :) Benim böyle bir sürü şarkım var.

Siz zaten bir söyleşinizde “çok dolu bir aşk adamı değilim” demişsiniz.

Biz Türkler biraz koşullanmış insanlarız. Mesela herkes komik buluyor ama ben Cem Yılmaz’ın filmlerini sevmiyorum. Zeki bir adam, para kazanmasını biliyor ama acaba bizi ne yerine koyuyor, ben gülemiyorum. Oradan şuraya geleceğim, halkımız maalesef aşkı gerçek anlamda yaşayamamış, gayesi başka. Ben aşk ve tutku hadisesi üzerine çok konuştum. Tutku ne olursa olsun kayıtsız şartsız sahip olmayı kafaya koymaktır. Aşk ise vıcık vıcık bir şey, yaşanmamış yıllar var. Aşk bu yüzden çok kullanılıyor. Ama bunu esprili dilde ele alanlar var, mesela Gülşen’in “Yatcaz Kalkcaz” diye bir şarkısı var bayıldım. Böyle bir şeyi ben yapamam. Ben mesela “Küçük Bir Aşk Masalı” şarkımı da beğenmiyorum. Sözlerine bakınca bir kere ütopik bir hadise var orada. Herkes bir yerde dengi ile, ömür boyu mutlu olacağı aşklara inanmalı, her görünen ya da hissedilen aşk değil.

Önümüzdeki günlerde siz adına neler bekleyecek bizleri?

Türk müziğine son yapacağım bir albüm daha olacak ki adı “Hiciv”. İşte bu albümde Orhan Gencebay’dan, Zekai Tunca’dan şarkılar olacak. Sonrası da benim 2000’lerde yaptığım yeni bestelerden bir albüm gelecek.

 

Özdemir Erdoğan – İkinci Bahar

 

Özdemir Erdoğan – Sevdim Seni Bir Kere

 

Özdemir Erdoğan – Gülü Susuz Seni Aşksız Bırakmam

 

Burak Abatay ve Murat Can Güvem’in katkılarıyla …

İkinci Bahar, Pervane, Canım Senle Olmak İstiyor, Kumsalda, Keman Öğretmeni, Küçük Bir Aşk Masalı, Fahriye Abla, Duyduk Duymadık Demeyin, Baharda Kuşlar Gibi, Paranın Ne Önemi Var, Gurbet, Yak Bir Sigara ve daha nicesi … 1968 yılında yayınlıyor ilk 45’liklerini Özdemir Erdoğan ki buradan yola çıkarak 47 yıldır bir kere ses buluyor şarkılar diyebiliyoruz ama elbette öncesi var, o çünkü müziğin içinde doğuyor. Annesi ve dayısı klasik müzik sanatçısı, doğal olarak Mozart, Bach, Chopin, onları dinleyerek büyüyor. Yakın tarihte iki albüm birden yayınlıyor Erdoğan. Biri “Türkiye Jazz Tarihinde Işıksız Kalanlar” ki Yesari Asım Ersoy’dan Kaptanzade Ali Bey’e, Sonny Rollins’ten Miles Davis’e…

Genel Bakış

Kullanıcı Oylaması: 4.83 ( 4 oy)

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*