EDİTÖRDEN
Anasayfa / SÖYLEŞİLER / Sevtap Ünal

Sevtap Ünal

“Bu Kavga Çok Hüzünlü”
Öyle ki öncesi yeni şarkılarının bir an önce dinleyicisi ile buluşmayı diledim. Sonrası ne mutlu ki projeye dahil oldum ve stüdyo sürecini birlikte yaşadık. Daha sonrası kapak ve klip çekimini de öyle. O halde belki de bu söyleşiye anıları dahil etmemiz lazım en çok.
Mesela ilk albümünün söyleşisinde sormuştum ve sen de “albüm içimdeki çocuğa verdiğim bir sözdü, ikinci albüm ise birinci albüme vereceğim söz olsun istedim” demiştin. Şimdi tam da o sözün içinde yer aldığı bir şarkıyla başlıyor albüm. “Yol Boyunca” yürüyoruz hiç konuşmadan ve insanlar, arabalar, rüzgar geçiyor aramızdan…

Güzel ve unutulmaz anlardı gerçekten paylaşımlarımız…

Darmadağın ruh hallerime yoldaşlığın, albümün her aşamasında koşulsuz yanımdalığın, günlerce gecelerce küçücük detaylara kafa yorarken benimle aynı fikirde olup, deli olmadığıma beni inandıran sevgili Kadri Karahan ;) Güzel dostum, bir taraftan bir sürü kıymetli katkı, diğer yandan tüm bu süreçte sağladığın konforu düşününce bir teşekkür yetmez; bir vefa borcum var sana, umuyorum ki senin müzikal yolculuğun başladığında ben de aynı duyarlılıkla yanında yürüyeceğim ve ben de seni deli olmadığımıza ikna edeceğim; çünkü bu yolun kendisi delilik canım arkadaşım :)

Yıllar önce verdiğim sözleri tutabiliyor olmak ve bunu beş yıl öncesinde seninle söyleşimizde güncelleyip bugüne taşımış olmak, işte bu! Benim başarı anlayışım. İnsanın verdiği hele ki kendisine verdiği sözü tutması en büyük ödül. Yine yeni bir söz bulmalıyım fikri, beni heyecanlandırıyor, kendime, kedime, anneme, Ümit’e, evrene, hayata ve aşka…

İlk albümüme ismini veren şarkımı ikinci albümde “Yol Boyunca” da duyuyoruz “İnsanlar Arabalar ve Rüzgar Geçti Aramızdan” dizesinin şifresi ise, şarkının tamamını dinlediğimizde çözülmüş oluyor… Şarkı bittiğinde yolun da sonuna geliniyor, bir kez daha yan yana yürüyemeyecek iki insanın ayak sesleri de kesiliyor ve kadın monologlarıyla yoluna tek başına devam ediyor, belki de edemiyor!

 

Şarkılarla devam etmeden hemen bir parantez açalım ki yine sevgili Evren Arkman ile çalışmayı istedin bu albümde de ve tüm düzenlemeleri yine kendisi gerçekleştirdi. İlk klibin “Bu Yüzden”i de sevgili Volkan Ergen çekmişti ki bu albümden de ilk klibini yine kendisi yönetti. Hani ilk albümden kopmuyoruz bir yerde öyle değil mi, devam ediyor bir yolculuk, bir hikaye…

Kopamıyoruz, çünkü bu kadının monologları biraz tuhaf :) Devinirken zamanın içinde cümleleriyle birlikte devriliyor, ayağa kaldırmak için güçlü eller, güçlü sezgiler ve aşka aşık cesaretli yürekler gerekiyor. Evren Arkman müziğiyle, Volkan Ergen video-art çalışmalarıyla her iki sanat adamında duyumsadığım koku renk ve ışık benim hayal bahçemde ki dokuyla aynı, sihirli ve ayrıcalıklı buluyorum her dokunuşlarını. Hikayemiz ve yolumuz dünya döndükçe…!

 

 

“Zamanın Birinde” stüdyo sürecinde kaydettiğimiz ilk şarkılardandı ve bir yerde de bu albümün ilk göz ağrılarındandı. Bu şarkının düzenlemesinde de farklı bir hal, bir blues renk var, sözlerinde yine bir çocukluk ve alıp başını gidilen bir kopukluk.

Şarkı, “zamanın birinde” diye başlayınca, en deli çağlarımda gittiğim yerler, dinlediğim müzikler ve dibine kadar rock n roll yaşadığım bir zaman aralığına işaret ediyor aslında. Jimmy Hendrix, Gary Moore, John Lee Hooker, Eric Clapton, B.B. King, Bob Dylan, Blue Blues Band, Yavuz Çetin… İlk aklıma gelen o dönemin kalbime taht kurmuş adamlarını dinleyerek hayatın gerçeklerine tanıklık etmemin kusuru olsa gerek, yaklaşamasak da hissettirdiysek ne mutlu bize. Bir daha yeri dolmayacak o müzik ustalarına selam olsun zamanın birinde. Ve tabi ki Evren Arkman’ın büyük katkısı, şarkının gizli kodlarını kendi hissiyatını da katarak birebir çözümlemesiyle “Zamanın Birinde” hayat buluyor.

 

Diyorsun ya “bir çocuk eliyle yırtılmış olabilirim”… Birçok şarkında yapıyorsun bunu, kalemine bir kere daha hayranlığımı burada eklemenin tam zamanı belki de ve yine sormanın acı neden bizim, bizlerin işi ve neden canımız yanıyor her defasında?

Estağfurullah efendim :) Sizin gibi kalemiyle dans eden bir yazardan bunları duymak… Çok teşekkür ederim.

Tüm canlılar acı çeker, bazıları biraz fazla… Biz o bazılarındanız bence. Hassasiyetlerimiz, algılama biçimimiz, ayarsız kalbimiz, ölçü sorunumuz var bizim. Sevinçlerimizi de yüksek, acılarımızı da yüksek yaşıyoruz. Düşünebilen, uzun uzun hem de… Empati kurabiliyoruz, bakınca görebiliyoruz, aklımızın süzgeci kalbimizde yok bizim, seviyoruz çok seviyoruz, inanıyoruz, aldanıyoruz, bile bile kanıyoruz. yaşıyoruz işte be dostum! Hem de ne yaşamak!

Dostoyevski ne demiş bak!! ’’Istırap ve acı çekme, geniş bir akla ve derin duygulara sahip olan insanlar için mecburiyettir’’.

 

Şarkılarını o kadar yaşıyorum ki, ilk kez cesaretlenip bir ses olmak istiyorum bir tanesinde olsa bile. Sonrası dahil olacaklarımı bilmeden stüdyoda yanına geliyorum ve “Uzak İhtimal”i kaydediyoruz, ben de ilk vokal deneyimimi gerçekleştirmiş oluyorum böylece bir heyecan :)
Albümdeki şarkıların içinde en hızlı, en hareketli şarkılardan bir tanesi bu ve biliyorum ki kliplenmesini de istiyoruz. Hayatın genel akışı içinde de sen sakin olmayı, yaşamayı seviyorsun, nasıl mutlusun kendinle, nasıl barışıksın, nasıl arkadaşsın?

Bu şarkı hit olacak diye korkuyorum :) En güzel anlardan biriydi “Uzak İhtimal”in kaydı. Senin heyecanın beni de heyecanlandırmıştı stüdyoda da empati. Gene! :) Ben senin şarkı sesinin güzelliğini onca yıl benden saklamış olmanın şaşkınlığıyla kalakaldım önce açıkçası. Sonrası çok tatlıydık çok eğlendik. Siyah beyazların, grilerin arasına pembe bir renk iliştirmek gibiydi.

Ya da “Pembe bir gülüştü hayat parmak uçlarımda, uzadıkça kırılan” Ferdam’a.

Sakin olmanın öğrenilen bir şey olduğunu öğretti hayat bana, Hep bir yerlere yetişmeye çalışan aklına geleni hemen yapan, ne kadar zor o kadar kolay bana deyip sınırlarımı zorladığım, zamanın bana yetmediğini düşündüğüm bir hayatım olmuş. Bunun beni artık yorduğunu fark ettiğim bir an da durdum, düşündüm ve sakin olmaya karar verdim.

Nefes alma hızını dengelemek gibi.

Bir kağıt parçasına şunu yazmıştım hatırlıyorum (biraz sert ama gerçek)

– Nefes alamıyorum!

– Alamazsan ölürsün … kendimle diyalog…

Kendimi tanıma ve anlama serüvenimin en eğlenceli safhasındayım sanırım, çok eğleniyorum, dalga geçip gülebiliyorum artık daha fazla kendime. Öyle ki 20’li yaşlarına dönmek ister miydin gibi klasik bir soruya bile istemezdim, ben böyle mutluyum diyebiliyorum, seviyorum şimdiki zamanımı. Her şeyi zamanında yaşamayı seven biri olarak yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadan yaşamak için çok dikkatli ve özen gösteririm, Kimseye karsı hata yapmamaya çalışmak gibi bir derdim var hayatta, Kalp kırmanın telafisinin hiçbir özürle mümkün olmadığını yıllar evvel kendi kalp kırıklıklarımdan öğrendim ve bunu da minimuma indirgedim sanırım :) Kendimle arkadaşlığımdan memnunum, artık birbirimize karşı ne yapmamamız gerektiğini çok iyi anladığımızdan, kolay kolay da küsmem artık kendime :)

 

“Yürüyorum” diyorsun sonra şarkında, yine bir gece, yine sokaklar, yine bir başını alıp gitme hali var ki bu şarkının sonunda bir de minik öykü var adeta, bir minik kahramanı…
Bundan sonrası adına nasıl bir yürüyüş çiziyorsun adına, bu albüm, bu şarkılar kime ulaşsın, kime bulaşsın istiyorsun, seni en çok kim dinlesin Sevtap?

“Yürüyorum”, bir İstiklal caddesi şarkısıdır, O caddede girmiştir kanıma. Soğuk bir kış gecesi, kafamda deli sorulardan kurtulmaya çalışırken, Tünel meydanından Taksim ışıklara kadar bana eşlik edendir “Yürüyorum” ve ışıklara geldiğimde bir kaç gün önce benden para isteyen kadına, neden bu çocuk çıplak ayakla geziyor bu soğukta, bu parayı veriyorum ama çocuğuna ayakkabı alman için tamam mı deyip, cebimdeki son parayı verip evime yürüyerek gittiğim ve üç gün sonra yine aynı yerde aynı şekilde gördüğüm, bana tamam deyip sözünde durmayan o çocuğun annesine serzenişimdir son sözlerim… Ve kaçma isteğiyle, taksi! (çocuğun gözlerine baktığımda ise ilk kez bir çocuğu evlatlık almak istemem de başka bir hikayedir kimseye söylemediğim)

Dünyanın eskisinden daha hızlı döndüğü, bununla birlikte hayat çarkının hız aldığı zaman aralıklarında kendi ritmim ve akışımla dahil ya da hariç olmaya devam ederim sanırım. Müzik yolculuğumda üretebildiğim sürece paylaşmaya, doğru platformlarda şarkılarımı sevenlerle buluşmaya gönüllüyüm. Müzikle aramdaki ilişkiyi mesleğe dönüştürmeden yine aşkla yine tutkuyla içimden geldiği gibi sürdürmek en büyük dileğim.

Benim şarkılarımı hissedip içselleştiren insanların genel profilleri; popüler kültüre mesafeli duran, hayata yalın bir anlayışla dokunup, şiir yazan, resim yapan, üreten ve üretmenin sancısını bilen, aşkı aşk gibi yaşayan, kırılgan ama güçlerini bu hassasiyetlerinden alan, varlıklarının anlamını sorgulayan, kısacası hayata kalbiyle gülümseyen insanlar. Ve siz o gülümsemeyi gördüğünüzde aşık olursunuz o insanlara. Öyledir yani! Her biri aşktan…

 

Biliyoruz ki son günlerde büyük acılar var, maalesef üzücü ölümler. “Ölüme Beş Kala”dayız.
Yitirdiğin, senin için yeri çok ayrı olan insanlardan da biri baban ve bu albüm kendisine ithaf. İlk albümde kendisine ithaftı, anlam değişmedi, kalp eksilmedi. Gönül ister ki ölümler olmasın da biz yazmayalım, çizmeyelim, söylemeyelim ama bir yerde de yazalım, çizelim, söyleyelim ki bizi duymaya devam etsinler, öyle değil mi, belki de bazen çok yalnızız?

Evet,,, Babam! bazen giderek ona benzemeye başladığımı düşünüyorum. Zor adamdı benim babam :) Anlamak zordu, anlamadığımızda önce kızar sonra küser, anladığımızda ise çok kolaydı güldürebilmek onu. Az gülse de, güzel gülerdi benim babam. Çok tuhaf içimde hep bir yara gibi, onun şarkılarımın ve kedilerimin isimlerini bilmiyor olması. Bir tek ilk kedim Angel’ı tanımıştı, sonrası yok, Bir de çocuk sesimle anlamını bilmeden ona okuduğum ‘‘Şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu”. Bu yüzden bu albüm de ona ithaf. Babam duysun, benimle gurur duysun, diye. Kim bilir belki !!!

“Ölüme Beş Kala”, ölümsüz aşkların varlığına kanıt olsun diye dile gelmiş bir şarkı, yaşam ve ölüm arasında yaşananlar ne olursa olsun, aşkın, tüm insani kusurlara rağmen, kusursuz bir heykel gibi duruşuna, son bir bakış… Herkese göre değişen aşk tanımları içinde benim aşk tanımım “Ölüme Beş Kala”. Mevlana ve şems aşkına ve tüm imkansız aşklar hatırınadır…

 

 

“Kederli Bir Aşktı” diyorsun sonrasında ki benim albümde favori olan şarkılarından bir tanesi bu.
Aşktan da konuşalım istiyorum, tamam şarkılarında hep anlatıyorsun, çiziyorsun resmini de, nasıl bir heyecan içinde aşk, nasıl bir aşıksın?

AŞK! aşkı, şarkılara yazalı beri aşık olamıyorum :) Bu tespitim an itibariyle oluştu, Uzun zamandır kimse sormadı, ben de sormuyorum artık kendime, şimdi sen sorunca çözülüverdi düğüm.

Sevgi ve aşkın farkını “Selvi Boylum Al Yazmalım”dan öğrenmiş bir çocuk olarak, üzerinden yıllar geçtikten sonra tecrübe edebildiğim bir öğretinin hayatıma tekamülü, aşk evrimini tamamladı bende, Sevgi ve emek şimdilerde huzurum.

İnsanoğlunun davranış biçimlerinden, karakterlerine çok fazla kafa mesaisi harcayan biri olarak, yaşayıp, gördüklerimden anladığım; dünya üzerinde gerçek aşkı bilebilen ve taşıyabilen insan çok az. Herkesin kendisine aşık olduğu bu çağda, narsizm ve egoizm’in insanlara refleksmişcesine bulaştığı bu zamanlarda bir insanın diğerine aşık olması bence artık ütopya (ah! o selfieler, özçekimler ). Aşktan yeterince istifade etmiş biri olarak, uzun bir suskunluk sonrası, kalemi elime ilk aldığım gün yazdım istifa mektubumu aşka :) ve şarkılar ve şiirler aktı içimden. Bu kavga da pek hüzünlü oldu, aklım ve kalbim arasında, kendimle, hayatla ve aşkla. Kısacası; aşk mı sevgi mi kavram karmaşasına son noktayı koyduğum günden beri aşkı yazıyorum anlatıyorum, şarkılarımda…

Benim için güzel bir şeye bakmak, bir çiçeğe mesela hayranlıkla, bir çocuğun gülüşüne eşlik etmek, güzel bir kitapta okumak aşkı ya da bir filmde gerçek üstü bir kurguya heyecan duymak, bir kediyi okşamak, şiir yazmak, şarkı yapmak… Hayata aşkla bakmak, her şeyi aşkla yapmak, aşkın kendisine sadık kalıp aşka aşık olmak. gün aynı dün, ama ben farklıyım bugün…!

 

İlk albümünde demiştin, “ben o mutsuz çocuklardan sadece biriyim”…
Sıradaki şarkıda da bir “Çocuk” var. Biliyorum ki büyümeyi sevmeyen çocuklardanız, o saflığını kaybetmek istemeyen. Yaşadığımız onlarca hüznün, hüzünlü halin içinde biliyorum ki eğlenmeyi de çok seviyoruz biz. Gülmeyi, gülebilmeyi hani, eksiltmiyoruz içimizdeki o sevinçleri.
Müziğin haricinde o çocukluktan bugüne birlikte olduğunuz, ayrılmadığınız kardeşler olarak moda dünyasının içindesiniz. Ümit Ünal aynı zamanda artık dünyada da çok önemli bir marka ve birlikte yol alıyorsunuz. Ümit bu albüme çok özel bir destek verdi, heyecanını kattı ilk albümde de olduğu gibi, seni hiç yalnız bırakmadı; bu özel dostluğu, kardeşliği anlatır mısın bizlere?

Biraz önce aşk dediğimiz şeyin bedenlenmiş halinin adıdır, Ümit… O kadar tılsımlıdır ki hayatla arasında ki bağ ve o bağa tutunarak kurduğu Ümit Ünal dünyası. Onu anlatmak için başka bir dil gerekiyor ya da anlamak için yaşamak. Hayatta ki en büyük şansım o, her zaman her konuda en büyük destekçim, en umutsuz anlarımda yolumu açan, ışığıyla enerjisiyle kendimle ve hayatla kavgamda hep yanımdadır. Bu albümde yine yüreğini ortaya koydu, büyük bir özveri ve sabırla. Ve şunu da söylemeden geçemeyeceğim, aşk hep en çok ona yakıştı…

 

 

Albümün bir başka yol şarkısı “Yol Yakınken”i de yine çok seviyorum. Daha önceki şarkılarında olmayan enstrümanları da duyuyoruz bu albümde, bu şarkılarda. Bu şarkı mesela klarnet ile başlıyor. Başka bir şarkıda ud, başka bir şarkıda yaylı tambur karşımıza çıkıyor mesela.
Bu enstrümanları da özel olarak hissettiğini biliyorum ve öyle dahil olmasını istediğini…

Biliyor musun ben bu şarkıda hep Müzeyyen Senar’ı hissettim, nur içinde. ışıklar içinde uyusun. Müzeyyen Senar’ hissedip Kadri Karahan ile yetinmek :) Bu şarkıdaki vokalini ayrıca seviyorum, kaç kaç diyorsun ben kaçamadım diyorum, öyle güzel omuz verdin şarkıya ve bana.

Ve tabi yine benim muhteşem geç kalmışlığıma aitlenen bir şarkı “Yol Yakınken” Aklım ile kalbim arasında ki çatışmam, kavgam. Kendime söylenme şarkılarımdan biri.

Aaa klarnet mi çalmışız? aaah! Evren o kadar da söyledim klarnet istemem diye! Şaka şaka :) Bu enstrümanlar içinde bu şarkıyı daha fazla nasıl ağlatırız diye düşününce aklımıza ilk gelen klarnet oldu. Ama asıl ters köşeyi hemen işaretlemeliyim ki, biz bu şarkıyı klarnetle ağlatalım derken Evren’in bas gitarla çaldığı (konuşturduğu) ara soloyu ilk dinlediğimde ağlayan ben oldum. Bu nasıl bir solo arkadaş dedim Evren’e. Kalbim kırıldı yetmedi bir daha kırılsın istedim. Şimdi her dinleyişimde yine deli bir ürperti ile kalbim kırılır, gözlerim dolar ama taşırmam.

“Ölüme Beş Kala”nın gizli efkarını ud’dan başka hangi çalgı çarpar suratımıza Kadri’m? Şarkılar ne istediklerini söyler bize, yapmamız gereken tek şey onları duyabilmek. Ne çaldıralım diye birbirimizin gözlerine bakarken arada uzun sessizliklerimiz de bu sebepten.

“Alayına İsyan” da yaylı tambur, insan sesine en yakın tınısıyla, şarkının introsunda insandan öte bir yerin olmadığını ta en başından söyler gibi giriyor şarkıya.

 

İlk albümde kendi söz ve bestelerinin yanına bir Cem Karaca coverı eklemiştin. Bu albümde yine bir cover var ama bu kez sözü ve müziği sana ait olan bir şarkı: Ama Bazen. ki Zerrin Özer’in sesinden en sevdiğim şarkıların başında gelirdi.
Şarkı albümde başka bir düzenleme ile yer aldı ve sahibinin sesinden de dinlemek bizim için başka olacak. Bu şarkının Zerrin Özer’le buluşması senin için nasıl bir heyecandı, şimdi senin okuman nasıl bir heyecan oldu?

“Ama Bazen” de aldığım büyük riskin farkında olarak girdim stüdyoya. Şaka değildi Zerrin Özer sesinin gerçeği. Bu şarkımı ilk ondan duymuştu dinleyicisi, sevenleri, hayranları. Zaten bu parlak fikirde senden çıkmıştı güzel dostum :) Sen albüme cover ne alalım dediğinde ben almasak dediğimi hatırlıyorum. yoooo almalıyız Sevtap almalıyız, Zerrin Özer’den “Ama Bazen’i coverlamalıyız derken ki gülümseyişin hala hatırımda :) İyi de oldu aslında, hiç fena olmadı :) “Bu Kavga Çok Hüzünlü” “Ama Bazen”siz olmazdı.

 

 

Albümün son şarkısı “Alayına İsyan”a gelince biraz fazla konuşabilirim, çünkü hakikaten çok ayrı bir yerde durması gereken şarkı.
Öncelikle diğerlerinden farklı bir şarkı, senin bu soundlarda başka şarkıların olduğunu da biliyorum ki onlardan biri bu. İki şahane ses Aida Nadeem & Hüseyin Çebişçi geldi ve ortak oldular sesine. Duygular yaşlarla karıştı okumalara.
Çok ilginç bir stüdyo süreci yaşadı bu şarkı; peki ya öncesi, nasıl bir isyandı yakaladığın? Bence günümüz insanı ruh halinin apaçık özeti bu şarkı, sesi daha çok açmalı.

“Alayına İsyan” tüm akıl-yürek, sevgili, arkadaş ve dahası kendimle, içe dönük kavgalarımı hallettikten sonra hayata sataşma sıramın gelmişliğini hissettiğim bir zamanda çığlık atma hissiyle şarkılaştırdığım bir veryansın hayata ve içinde barınan tüm usulsüzlüklere. Aslında hayatın bir suçu da yok. sorun bizim onu yanlış anlamamızda.

İlk albümde ‘’Nereye’’ diye sormuştum sesimi duyanlara, Bu albümde ise insanlığın geldiği noktaya bir başkaldırı ve yine bir hatırlatma “insandan öte bir yer yok’’ sıyır üstünden egonu da, kibirini de, bencilliğini de…

Ortak kaygı ve tasa bu şarkıda buluşturdu bizi, İki güzel insanla. Aida Nadeem ve Hüseyin Cebişçi.

Aida Nadeem. Bu isyanda çıka geldi, ağıt yaktı şarkının tam orta yerinde, yaralarımızı dağlarcasına… Gözlerimiz bulut oldu, yürek paramparça.

Hüseyin Cebişçi. O hüzünbaz, düş kurduran güzelim sesiyle, bu isyana ortak oldu, en sevdiği dizeye eşlik etti.

Ve “Alayına İsyan” ben diye başlayıp biz diye biten…

Bir yaz günü aradığımda seni bu şarkılar Evren’e teslim edilmişti, sonra güz geldi ve kayıtlara girdik. Sonrası en doğru zamanı bekledi şarkılar adeta, demlendi, acele etmedin. Her şey tane tane ilerlerken şimdi kavuşması insanlara senin için nasıl bir mutluluk bütününde.
Ve bir de not; ilk söyleşimizi yine bir Ocak ayında yayınlamıştık. Müzik Ekspres’in yayına merhaba dediği zamanda bir Ocak’tı ve sen yine konuğumdun. Yine bir Ocak buluştuk, ben bu tesadüflere nasıl hayranım biliyorsun değil mi :) O zaman bir daha arayı açmadan, seneye Ocak’ta buradayız yine umarım :)

Ne güzel! Bizim zaten seninle bir karmamız var inanıyorum. Aynı anda aynı şeyleri hissedip, birbirimize yok artık diyen gözlerle bakışımız fazlalaştıkça, endişelenmiyor değilim açıkçası :) Bir de bunun yaşlılığı var :)

Tatlı bir heyecan içindeyiz karşılıklı. Albümü sabırla bekleyen benzer ruhdaşlarımın hepsinden haberdarım, uzun bir süre yine karşılıklı etkileşim içinde varlığımızı sürdüreceğiz En güzel kısımlarından biri de bu benim için ve biz varlığımızı sürdürürken, hayatın acıtan, inciten yanlarına karşı, kalbimizden iyiliği ve sevgiyi, yüzümüzden buruk ama tatlı tebessümümüzü hiç eksiltmeden şarkıların aynı yerinde hüzünlenip, aynı yerinde gülümseyeceğiz hayata ve aşka. Ve korkmayacağız zayıf yanlarımızı açık etmekten, çünkü biz biliyoruz ki yürek acısına kulaktan verilen en etkili şifadır müzik.

Ve ayrıca bu kavgamın hüznüne inanıp beni kavgamda yalnız bırakmayan, On Air Müzik Medya Reflex ailesine ve beni 11 11 kapısından içeri buyur eden çok sevgili Burak Demirsaran’a sonsuz teşekkürlerimi Müzik Ekspres yoluyla bir kez daha iletmek isterim.

Çok güzel bir sohbetti, yine şiir gibi hazırlanmış soru gibi ama değil, gizli gizli sorgulamalar falan :) Bir tavandan sarkık ampul eksikti kafamın üstünde sallanan :)

Müzik Ekspres ve Kadri Karahan‘a “Bu Kavga Çok Hüzünlü”ye katkı ve desteklerinden dolayı sonsuz teşekkür ve sevgilerimle.

 

 

Sevtap Ünal – Bu Kavga Çok Hüzünlü

On Air Müzik

iTunes

“Bu Kavga Çok Hüzünlü” Öyle ki öncesi yeni şarkılarının bir an önce dinleyicisi ile buluşmayı diledim. Sonrası ne mutlu ki projeye dahil oldum ve stüdyo sürecini birlikte yaşadık. Daha sonrası kapak ve klip çekimini de öyle. O halde belki de bu söyleşiye anıları dahil etmemiz lazım en çok. Mesela ilk albümünün söyleşisinde sormuştum ve sen de “albüm içimdeki çocuğa verdiğim bir sözdü, ikinci albüm ise birinci albüme vereceğim söz olsun istedim” demiştin. Şimdi tam da o sözün içinde yer aldığı bir şarkıyla başlıyor albüm. “Yol Boyunca” yürüyoruz hiç konuşmadan ve insanlar, arabalar, rüzgar geçiyor aramızdan… Güzel ve unutulmaz anlardı gerçekten…

Genel Bakış

Kullanıcı Oylaması: 1.67 ( 4 oy)

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*