“Haftanın Söyleşisi” yılın ikinci söyleşisi ile devam ediyor.
Bu hafta yine çok değerli bir müzisyen dostumuzu konuk ediyoruz sayfalarımızda. Zerrin Mete; kendine özgü güçlü bir ses; aynı zamanda da müziğin eğitmen yanında da önemli katkıları olan çok değerli bir isim. Ankara’dan İstanbul’a olan müzik yolculuğunda önemli adımları ve sahneleri var. Müzik yarışmaları ve elde edilen başarılı sonuçları kurduğu gruplarla sahnelerde devam ettirirken bir yandan da solo olarak da iz bırakarak önemli şarkılar ekledi hayatımıza geldiğimiz süre boyunca.
Sosyal medya üzerinde devam eden tanışıklığımız uzun bir aradan sonra yayınladığı yeni şarkısı “Parçalı Bulutlu” vesilesi ile bir söyleşi de devam etsin istedim ve yoğun süreci içinde bizlere vakit ayırdı çok teşekkür ederim. Ayrıca bu vesile bir teşekkürüm daha sevgili Emre Kalcı’ya. Müziğin yetişemediğim hızı içinde kendisinden de görüşler ve fikirler alıyorum ki en az ben kadar heyecanlandı ve ortak oldu bu söyleşinin hayata geçmesinde.
Söyleşimiz içinde elbette hepsine yer veremedik ama YouTube kanalında birçok önemli performansını izleme şansını buluyorsunuz ki sahnelere de devam ediyor kendisi, ilk fırsatta hep beraber çalalım istiyorum bir konserinde kapısını ve bu güçlü sesle sesimizi haykıralım evrene.
Kadri Karahan
Ankara doğumlusunuz ve Uludağ Üniversitesi Müzik bölümü Şan Ana Sanat Dalı mezunusunuz. Devamında rota İstanbul’a çevriliyor. Bu süreci konuşarak başlayalım mı sohbetimize. Mesela müzikle ilk tanışıklığınız, ilk adımlarınız; nasıl bir bağ oluşuyor ki devamında aldığınız eğitiminiz ve şehirlerarası gidip gelmeleriniz?
Lise yıllarımda yayınlanan Blue Jean, Hey gibi gençlik dergilerini alır, müzik gruplarını, solistleri takip ederdim. Blue Jean dergisinin zaman zaman kaset hediye ettiğini hatırlıyorum. Ben de harçlıklarımdan biriktirip kaset alırdım. TRT’de yayınlanan Rock Market programında izlediğim grup ve sanatçılardan beğendiklerimin kasetlerini almaya çalışırdım daha çok. Hatta karışık kasetler doldurturdum. Dinleye dinleye müzikal beğenim şekillendi ve müziğin üzerimdeki olumlu etkisi, şarkı söyleme isteğimi ortaya çıkardı, diye düşünüyorum.
2000’lere merhaba diyoruz ve bir müzik yarışması karşımıza çıkıyor. Bu yarışmada bir birincilik kazanıyorsunuz ki sonrasında şarkınız yayınlanıyor. Sizin için nasıl bir ilk adım, nasıl bir heyecan oluyor bu; devamında bugünlere kadar müzik yolculuğunuzun akışını nasıl ateşliyor? Bugün bakınca o günün şartlarında nasıl değerlendiriyorsunuz bu ilk ekip ve sahne deneyimini?
Evet, H2000 Müzik Festivali bünyesindeki Manhattan Icedream Yeni Yetenekler Şarkı Yarışmasında Türkiye birincisi olduk ve ödül olarak, o zamanlar çok ünlü olan bir plak firmasıyla bir tekli için kontrat yapma hakkı kazandık. Müthiş bir deneyimdi. O kadar büyük bir kalabalığa, öyle profesyonel bir sahnede şarkı söylemek, Türkiye’nin en önemli müzisyenlerinden bazılarının yer aldığı jüri tarafından birinciliğe layık görülmek, bir tekli yayınlamak. Bunlar o zamanlar ancak rüyaydı ama gerçek oldu. Gerçekten de çok büyük bir mutluluk ve önemli bir motivasyondu. Tabi, bizim dışımızda gelişen pek çok koşul da söz konusuydu. Plak firması bazı sorunlar nedeniyle Türkiye’den çekildi. Buna bağlı olarak CD formatında yayınlanan tekli ile ilgili hiçbir reklam veya tanıtım yapılmadı. Dolayısıyla rüyamız da yarım kaldı. Ancak müzikle bağımız kopmadı. Bugüne ulaşan müzik kariyerimin ilk yıllarında yaşadığım güzel bir deneyim olarak anılarım arasında yerini koruyor hala.
Bir müzik eğitmeni olarak sormak istiyorum tam da burada. Günümüzde eski etkisini yitirse de müzik yarışmalarının popülerliği var. Bir Eurovision, bir Kuşadası, Çeşme ve o kadar çok ki daha; o bizim kuşağın kaliteli çerçevesinde değil belki ama işte o yüzden, neler değişti mesela, o eski samimiyeti nasıldı, bugün nasıl? Sizin de yetiştirdiğiniz birçok müzisyen ya da koro aynı başarılara imza attı bu çerçevede…
Değişen zamanla beraber bu yarışmalar maalesef hem popülaritesini hem de içerik kalitesini yitirdi. Bugün Eurovision Şarkı yarışmasında yarışan şarkıların kalitesi genel anlamda bana göre çok kötü ancak şunu da biliyorum ki halen bu yarışmalarda başarılı olmak popülerliğe katkı sağlıyor.
İstanbul yolculuğunuz RockZen, ZeroBand gibi gruplarla devam etti ya da ediyor. Öncelikle bu biraz kafa karıştırıyor gibi geldi bana çünkü bir yandan da solo çalışmalarınız yer alıyor ve hatta ilk solo albümünüz “Geçip Giden” ile birlikte single yolculuğunuz da belli aralıklarda kapımızı çalıyor. Bu iki ayrı yolculuğu nasıl dengeliyorsunuz içinizde?
RockZen ve Zero Band benim kurduğum gruplar. On yılı aşkın bir süredir pek çok başarılı müzisyenle çalışıyorum, birlikte başarılı performanslar gerçekleştiriyoruz. RockZen’le rock ve heavy metal şarkılardan oluşan bir repertuar çalarken Zero ile daha çok pop-rock ağırlıklı bir repertuarımız oldu. Aslında bahsettiğiniz kafa karışıklığını ortadan kaldırmak için artık Zerrin Mete olarak sahne alıyorum. Aslında isim dışında değişen bir şey yok.
Burada biraz sahnede kalalım. Sahnelerde olmanın ve bunu uzun zamandır devam ettirmenin sizde bıraktığı izler nelerdir? Mesela konserlere nasıl hazırlanırsınız, nasıl bir repertuvar bekler dinleyiciyi; her şeyden önce nasıl bir disiplin ya da konsantrasyon gerektirir sahne, nasıl başlar sonra ve nasıl biter?
Konserimin olduğu günlerde dinlenmiş olmayı çok önemsiyorum. Yediğime içtiğime çok dikkat ederim. Ve mümkün olduğunca kendi tarzımdaki repertuarı değiştirmeye gayret ediyorum. Belirli aralıklarla grup arkadaşlarımla prova yapmaya çalışırım ve grup arkadaşlarımın disiplinli ve çalışkan olmasını çok önemserim. Repertuvar olarak rock, blues ve metal müziğin bana göre en özel şarkılarını seçmeye çalışıyorum.
Yine bu sahnelerde önemli birçok müzisyenle de çalışma şansını buldunuz, birçok festivalde sahne aldınız; bu ülkede müzisyen olmanın en güzel dediğiniz avantajı ya da dezavantajı ne oldu üzerinizde; eminim ki bir eğitmen olarak da birçok eksikliğe tanıklık ettiniz. Biraz daha bile geniş tutabiliriz burayı; ülkemizde özellikle müziğiniz hak ettiği değeri görüyor mu, müzik piyasasında neler eksik ya da neden eksik bir şeyler?
Ne yazık ki ülkemizde kaliteli müziğin herhangi bir türünde hak ettiği değeri gördüğüne inanmıyorum. Hele ki rock ve metal türünde hiç. Bizleri dinleyen kitle sayısı diğer türlere göre oldukça azınlıkta. Günümüz gençleri son 10 yıldır onlara sunulan son derece basit bir müziğe alıştırıldı. O yüzden organizatörlerin bağımsız festivaller düzenleyerek insanlara daha fazla ve farklı müzisyeni sunmasından yanayım. Bu ülkede müzisyen olmak avantaj mı yoksa dezavantaj mı sorunuza ise söyleyebileceğim şey şu; nerden baktığınıza göre değişir. Dışarıdan müzisyenlerin hayatları ve konserleri çok güzel ve özel gözüküyor olabilir ama içeride neler yaşandığını sayfalarca yazmak gerekiyor.
Yakın zaman öncesine dönelim. 2020 yılından beri yeni bir çalışmada dinlemedik sizi. 2024’ün son günlerinde “Parçalı Bulutlu” kapımızı çaldı ve hayatın iniş çıkışlarını, duyguların değişkenliğini metaforik bir dille anlattığınız bu şarkı güçlü altyapısı ile dinleyicinizin beğenisini kazandı. Yeni bir şarkının heyecanı ve devamında süreci nasıl sizin için, mesela bu şarkı üzerinde dinlemek istersek nasıl başlandı, hayata nasıl geçti?
İki sene önce oldukça zor zamanlardan geçiyordum. Okulda öğrencilerimin bana “nasılsınız” diye sorduğunda Hep “parçalı bulutlu” diye cevap verdiğimi hatırlıyorum çünkü öyle hissediyordum. Sonrasında bu 2 kelime bana ilham verdi ve bu şarkıyı yazmaya başladım. Parçalı bulutlu bir kadının hayatın içinde git-gellerini anlatıyor. Hepimizin hissettiği çaresizlikleri anlatıyor ama sonunda da bir umut olduğunu unutmamamız gerektiğini anlatıyor.
Şimdi yeni bir yıldayız ve elbette önümüzdeki günler hepimiz için hayata geçmesi adına sırası ile yol çizdiğimiz zamanlar. Bir yıl nasıl geride kaldı, bu yıl neler olacak, neler olması dilensin. Sahneler nasıl devam edecek, şarkılar nasıl hayat bulacak. Özetle nerelerde karşılaşacağız, yan yana geleceğiz sizinle?
Geçtiğimiz sene benim için çok çok zorlayıcı bir yıl oldu. Bu yıl hedefimde en az 2 tane şarkı yayınlamak var. İstanbul, Eskişehir ve Ankara Konserlerime devam edeceğim. Senforock ile ve Zırtapoz grubu ile konserlerim olacak. Zırtapoz’da konuk solistim. Benim grubum değil. Yanlış anlaşılma olmasın. Umarım daha büyük sahnelerde, festivallerde daha geniş bir kitleye ulaşırım.
Ve son olarak müziğin dışında gerçekten hayatınızın başka boş bir anı var mı, o boşluklarda hayatınızın diğer renkleri, keyifleri nedir; müzisyenliğinizin dışında nasıl bir portredesiniz, nerelerde karşılaşabiliriz sizinle? Ve dinleyicilerinize neler söylemek istersiniz buradan, neler diler sevgili Zerrin Mere bizlere?
Müzik Öğretmenliği ve konserler hayatımın büyük kısmını kaplıyor. Onun dışında boş bulabildiğim tüm zamanlarımda en büyük keyfim sinema, tiyatro ve kitaplar. Benimle rock ve metal konserlerinin büyük çoğunluğunda karşılaşabilirsiniz. Zamanım oldukça hepsini izlemeye çalışıyorum. Bir de yakın arkadaşlarım ile geçirdiğim keyifli zamanlarım da hayatımın olmazsa olmazı. Dinleyicilerime bizi konserlerde yalnız bırakmadıkları için çok teşekkür ediyorum. Bizler, bizi sıkı takip eden dinleyicilerimiz sayesinde var olmaya devam edebiliriz. İyi ki varlar. Röportaj için çok teşekkürler.