EDİTÖRDEN
Anasayfa / SÖYLEŞİLER / Güney Marlen

Güney Marlen

“Şişelere Mektuplar” isimli yeni albümünüz Z Kalan etiketi ile yayınlandı. Peki biraz öncesine dönelim mi hemen söyleşimizin başında ve sizin müzikle buluşmanızı, o ilk adımlarınızı dinleyelim mi? İlk sözler ne zaman yazıldı, ilk besteler ne zaman yapıldı, kimler yanınızdaydı?

Bundan yaklaşık 12 sene önce, lise çağlarında gitarla tanışarak müziğe başladım. Gitarla ilk buluşma dönemimden itibaren bir şeyler beni şarkı yazmaya itti sanki. O zamanlar, 2004 yılı civarı, süresi dolunca kesilip duran Winamp’ın ses kayıt programı ve çok ucuz bir bilgisayar mikrofonu ile şarkılarımı kaydetmeye çalışırdım. Şarkıların ortasında space tuşunun malum “tık” sesi duyulurdu :) Fakat o dönemler herhangi birine şarkılarımı dinletmeye çekinirdim. O zamanlar çok daha içgüdüseldi bu durum ama zamanla şarkı yazmak hayatımdaki birincil uğraşa dönüştü. Çünkü kendimi en iyi ifade edebildiğim yol olduğunu fark ettim.

Çok daha küçük yaşlarda ise şiir ve hikâye yazar, kendimce karikatür çizerdim. Enstrümanlara çok ilgiliydim ve abilerimin etkisiyle kasetlerden müzikler dinlerdim, Whisky’nin Babaanne’sinden, Yaşar Kurt’un ilk albümüne kadar o dönem underground sayılabilir birçok kaset vardı evde. Müziğe çok daha küçük yaşta bulaşmamış olmamın bir sebebi de, toplumun klasik aile yapısının evlatlarının geleceği için kaygılanma duygusunun bizim ailede de bir dönem hüküm sürmesidir :) “Çocuğum doktor, mühendis, avukat olsun, aman sanat sepetle uğraşmasın.” şeklinde özetlenebilecek bakış açısından bahsediyorum. Aile desteği ile müzikle ilgilenenlere çok imrendim o dönem. Yeterince serseri değildim. Ben zor ikna ettim ailemi, ama sağ olsunlar artık uzun süredir çok farklı noktadalar. Desteklerini hissetmek çok güzel.

Müziğe dair en eski anım aile arasında hep anlatılıp gülünen bir hikâyeye dönüştü; henüz yaklaşık üç yaşındayken evimizin merdivenine oturur oyuncak bağlamamla kendi kendime uydurduğum bir şarkıyı söylermişim, bir kısmını hatırlıyorum; “Eski dostum nerdesin” diye sözleri vardı. O yaşta nasıl bir eski dostluk, tabii sorgulamıyoruz :)

Güney Marlen
Grubunuz Eski Bando ve ilk albümünüz “Renkli Şeyler” ile isminizle daha çok karşılaşmaya başladık. Bu albümde de tüm sözler ve müzikler, prodüksiyon sizin imzanızdı. Sayfalarımızda yer alan Burak Abatay söyleşisinde de belirtmiştiniz, içinizden gelen müziği yaptınız hep ve bir tarzdan bahsetmediniz. Bu aynı ruh bu yeni albümde de öyle mi devam etti peki?

Evet. Bu yeni solo albüm aslında müziğe ilk başladığım günlerden beri hayalini kurduğum bir girişimdi. Amatörlük dönemlerinde birçok farklı çalışma ve müzik grubu ile zaman harcadığım için beklemede kaldı. Daha sonra 2008’de Eda Baba ile tanışmamızla Eski Bando’yu kurduk ve işler bizi heyecanlandırınca Eski Bando’ya ağırlık verdik. Ne zaman ki hazır hissettim o zaman “Şişelere Mektuplar” albümünün yapım sürecine elle tutulur bir şekilde başladım.

“Şişelere Mektuplar” Eski Bando’ya göre daha farklı soundu ve anlatım dili olan bir albüm. İkisini de ayrı yerlere koyup aynı şekilde seviyorum

Albümde yine Eski Bando ekibi – dostları sesleri ile enstrümanları ile konuk oluyor ve sizi yalnız bırakmıyor. Peki bu şarkılar ne zaman hazırdı, nasıl bir stüdyo süreci yaşandı ve beraberinde bütününde sizin için nasıl bir heyecan oldu bu?

Albümde Cihan Kahvecioğlu, Şansal Aktaş, Baran ökmen, Eda Baba, Üner Demir ve Fırat İkisivri gibi çok sevdiğim müzisyen dostlarım yer aldı. Bu isimlerin bir kısmı Eski Bando’da birlikte müzik yaptığımız ve yıllardır tanıdığım çok yakın arkadaşlarım. Yıllardır böyle bir albüm yapmak istediğimi biliyorlardı. Hakkını vererek çaldılar, söylediler ve projeyi desteklediler.

Şarkıların hazırlanma süreci aslında biraz karışık bir mevzu. Kimi şarkılar çok önceki yıllarda, kimisi ise son bir iki yıl içinde ortaya çıktı. Stüdyo süreçleri de klasiktir; keyifli ve biraz da yorucu, neyse ki stüdyo Beyoğlu’ndan Kız Kulesi’ne bakıyordu :) Sonunda sound anlamında gitar ağırlıklı, edebi anlamda dinleyenle “dertleşen” bir albüm çıktı ortaya.

“Şişelere Mektuplar”ın basın bültenindeyiz. “Anlatının, söz sanatlarının ve belki de günlük hikâyelerin ister istemez taraflı ve tarafsız ön planda olduğu bir albüm” notu ile karşılaşıyoruz. Sizin şarkılarınızda bu çok net kendini hissettiriyor ve bu da sizi farklı bir yere taşıyor, peki size neler yazdırıyor, neler ilham oluyor, o hikayelerle hayatın içinde nasıl bir karşılaşma yaşıyorsunuz?

Kendi yaşadıklarım, diğer insanların hayatlarında gözlemlediklerim, okuduklarım ve izlediklerim…

Hayat bir etkileşim ağı zaten. İnsanlar birbirini duygusal ve mantıksal olarak sürekli etkiliyor ve bu ufacık bir etki olsa dahi dünyanın bir diğer ucunda başka bir biçimde dışa vuruluyor :)

Güney Marlen
Yine albüme dair ilgimi çeken bir not ki:
Bu şarkılar kazayla teker teker mektuplara dönüşmüştür belki… Ve bu mektuplar şişelerin içinde, ulaşamayacakları sahiplerini bekletiyor olabilir… Ya da zaten yaşanmışlıkların sese bürünmüş halidir; kim bilir …
Aslında bir / bu albümü çok güzel özetliyor ki üstüne söz bırakmıyor. Bu albümü dinleyici size göre hangi ruh hali ile dinlemeli ya da dinleyecek, kimler en çok kendini bulacak, yakalayacak bu şarkılarda.

Kimler hangi ruh haliyle dinleyebilir gerçekten bilmiyorum. Şarkılara, daha çok genç insanlar ilgi gösterebilir belki. Ama kendine ait bir hikâye bulan herkesin melodilere kulak verme ihtimali de var.

Kendi adıma şarkılarınızı dinlerken bir özlemin olduğunu da fark ettim, birçok şeye, Zeki Müren’den Yavuz Çetin’e, bir dostumuzdan bir sevgilimize; bu “Renkli Şeyler” albümünde de vardı, belki bazen sadece yaşıyor – yaşatmaya çalışıyor olmayı hissetmek de çok güzel ama ne bileyim o eski rakıların tadı var mı gerçekten bugünlerde ya da sokakların güzel sabahları, memnun muyuz hakikaten bugünden, bugünlerden?

Her dönemin kendine has rakısı ve raksı var :) Dünyaya dair çok olumsuz haber geliyor ama güzellikleri de es geçebilecek kadar acımasız olmamak gerekir. İnsanın ailesi, dostları ve doğup büyüdüğü coğrafya, hayatı birçok noktada güzelleştirebiliyor. Tadını çıkartmak lazım biraz da. Tepkisiz durmamak, ses çıkartmak bile tadını çıkartmaktan sayılabilir. Sahip olduğun şeyleri, diğer bireylerin sahip olduğu şeylerden üstün görmeden önemsemek en güzeli.

Anılmayı, dinlenmeyi, okunmayı hak eden güzel insanlar da çok memlekette. Bir şekilde hafızadan şarkılara girebiliyorlar.

Ötesinde yakın zamanda Eski Bando’nun konser akışı çok yoğun ama biz bu şarkıları da sizden dinleme şansını bulacak mıyız sahnelerde, neler hedefleniyor beraberinde, başka nerelerde karşılaşabiliriz ya da bundan sonra nasıl albümlerde, projelerde?

Şuan hayatımda iki farklı proje var. İkisi de hayatımın büyük bir alanını kapsıyor. Elbette konserler vermeyi planlıyorum müzisyen dostlarımla. Muhtemelen ilki, önümüzdeki günlerde nerede ne zaman olacağı belirlenecek olan bu albümün lansman konseri olacak. Haberler Facebook sayfasında :) https://www.facebook.com/guneymarlen

Sosyal medyanın gücü ile, çeşitli platformların desteği ile bugün müzik daha bir her yerde, her şekilde karşımızda, ulaşabileceğimiz yerde. CD’lerin belki satılmamasına denge belki de konserlerin daha çok çoğalması, dinleyicinin daha çok ilgi göstermesi şeklinde sağlanabiliyor. Özetle her piyasayı nasıl değerlendiriyorsunuz merak ediyorum, neler gözlemliyorsunuz?

Sosyal medya özgürlükçü bir kitle iletişim aracı, şimdilik… Ve artık Unkapanı’nın, müzisyenleri modern köleye dönüştürme gücü yok, ki bu çok güzel haber… İnsanlar istedikleri müziğe isterlerse dijital ortamlar aracılığıyla ulaşıyor, dinliyor, takip ediyor. Artık sanatçının üretimini insanlara sunmak için herhangi bir aracıya ihtiyacı yok, engeller yıkılmış durumda. Bu da daha çok müzik tarzı daha çok isim ve daha çok konser olarak geri dönüyor. Çok kıymetli bir durum bu.

Umarım internet “televizyonlaşma” sürecine girmez ama Youtube, Facebook gibi dijital ortamlar da nihayetinde birer şirket olduğu için televizyonlaşacaklar gibi geliyor bana. Artan internet reklamlarından da anlayabileceğimiz gibi izleyici ve dinleyici istemeden de olsa birçok yönlendirilmeye maruz kalıyor. İleride sırf bu sebeplerden dolayı internet yerine yeni bir platform ve sosyalleşme aracı ortaya çıkabilir. Bunlar dönemlerin sosyolojik hareketleri ve teknolojik gelişmeleriyle paralel ortaya çıkan gelişmeler olduğu için kestirmesi zor. Fakat şimdilik bu durumdan memnun olabiliriz: Artık patronlar kadar müzisyenler de söz sahibi.

Güney Marlen
Peki siz kimleri dinlediniz, dinlemeye devam ediyorsunuz, bir gün bir şekilde sahnede birlikte olmayı, şarkı söylemeyi dilediğiniz biri/leri var mı?

O kadar çok farklı gelenekten gelen ve farklı tarzları benimsemiş ismi dinliyorum ki hangilerini söylesem… Önüme çıkan her şeye şans verir, dinlerim. Ben kendimi şarkı yazarı olarak tanımlıyorum ve kendimi üretirken herhangi bir tarzla hiçbir zaman sınırlamayı düşünmüyorum. Hayat ne kadar renkli ise müzik de o kadar renkli. Mesela tarzı ne olursa olsun şarkılarımı diğer şarkıcılara vermekten de çekinmem.

Daha genç yaşlarda Türkçe Rock, Queen, Nirvana ve benzeri rock gruplarını dinlerdim. Şimdilerde Türkçe sözlü müzik yapan çoğu ismi takip ediyorum. Bilinen isimlerden Fikret Kızılok, Erkan Oğur, Yavuz Çetin, MFÖ, Gevende, Barış Manço, Duman, Dario Moreno, Babazula, Michael Jackson, Arto Tunçboyacıyan, Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Tanju Okan, Brenna Mccrimon, Serj Tankian, Hariçten Gazelciler, Bajar, Souad Massi, Mashrou’ Leila, İbrahim Maalouf…

Çok daha başka kafalardan bahsedersek; Ryoji Ikeda, Keith Jarrett, Stackhausen, John Cage, Orhan Veli-Müşfik Kenter… Offf! Çok karışık! Kendi jenerasyonumdan, içlerinde sevdiğim müzisyen arkadaşlarımın da bulunduğu Adamlar, Yüzyüzeyken Konuşuruz gibi grupları da tavır anlamında çok orijinal buluyorum. Kısacası, say say bitmez.

İşine önem veren herkesle birlikte çalışmayı isterim. Benim için insanlarla üretmenin muhabbeti bile güzel.

Ve son olarak bir de hayatınızın müzik dışındaki anlarına dokunalım istiyorum. Hani ne kadar uğraşınız, sizi mutlu eden renk varsa yazabilirsiniz, paylaşabilirsiniz ve sonra şarkılarınızı dinlemeye devam edebiliriz, yeniden karşılaşmak çok güzeldi, nicesine …

Aslında akademik uğraşlarım hayatımın önemli bir bölümünü ele geçirdi şimdiye kadar.

Endüstri Mühendisliği okudum, bitirdim; hayatımda müzik de olunca zorlu yıllara dönüştü o süreç. Turnelere çıkıyorsun, sonra bir hafta inekliyorsun falan. Unutmak istediğim zamanlar :) Sonrasında müzik okumak için YTÜ – Müzik ve Sahne Sanatları bölümünü kazandım. En büyük hayallerimden biriydi müzik okumak, beni en mutlu eden mihenk taşlarımdır. Daha sonra İletişim Sanatları alanında master’a başladım, şimdi tez aşamasındayım.

Hem mühendisim hem müzisyenim; ama dürüst olmak gerekirse benim için mühendislik diploması sadece duvara asmak için güzel ve prestijli bir süs olabilir :)

26.5 yaşındayım :) Hayatta yarım sene bile çok değerli, çok önemli :) Şimdilik iki albümün ve yüzlerce konserin heyecanını yaşadım, ömrüm yettiğince bu yaşanmışlıkları kat kat arttırmak niyetindeyim. Şarkı yazmak, konser çalmak… Şimdilik aklımın çok büyük kısmı böyle çalışıyor :)

Röportaj için çok teşekkür ederim, “Şişelere Mektuplar” albümünün ilk röportajını sizle yapmış olduk. Yine karşılaşmak dileğiyle… Sağlıcakla!

 

Güney Marlen

Güney Marlen
Şişelere Mektuplar / Kalan Z

 

 

 

 

Klipler:

 

 

 

“Şişelere Mektuplar” isimli yeni albümünüz Z Kalan etiketi ile yayınlandı. Peki biraz öncesine dönelim mi hemen söyleşimizin başında ve sizin müzikle buluşmanızı, o ilk adımlarınızı dinleyelim mi? İlk sözler ne zaman yazıldı, ilk besteler ne zaman yapıldı, kimler yanınızdaydı? Bundan yaklaşık 12 sene önce, lise çağlarında gitarla tanışarak müziğe başladım. Gitarla ilk buluşma dönemimden itibaren bir şeyler beni şarkı yazmaya itti sanki. O zamanlar, 2004 yılı civarı, süresi dolunca kesilip duran Winamp’ın ses kayıt programı ve çok ucuz bir bilgisayar mikrofonu ile şarkılarımı kaydetmeye çalışırdım. Şarkıların ortasında space tuşunun malum “tık” sesi duyulurdu :) Fakat o dönemler herhangi birine şarkılarımı…

Genel Bakış

Kullanıcı Oylaması: 4.81 ( 4 oy)

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*